30 Aralık 2013 Pazartesi

Gencolar Yeni Yıl Bildirisi



Malum 2013 artık bitmek üzere. Ben de biraz işsiz kaldığım için Gencolar 2013 yılında neler yaptı, yeni yıldan neler bekliyorlar çok merak eden varmışçasına bunları yazdım.

2013'e Damga Vuran Olaylar:

- 2013 yılı adına ülkemizdeki en önemli olay şüphesiz Gezi Parkı olaylarıydı. Biz de Gencolar olarak gerekenleri yaptık. Özellikle Taksim'de Doğuş'un düştükten sonra Faruk'un "Kalk kardeşim daha Hasan Kabze'nin bize atacağı çok gol var." diyerek onu kaldırması, benim atılan biber gazlarını saçlarımın arasında söndürüşüm ve antikapitalist müslüman Eto'nun polise çiçek atarak durdurma çabaları hala bölgede bulunanlar tarafından hayranlıkla anlatılır.


                                                      

- Gencolar adına yılın önemli olaylarından biriyse Ege'nin bizi Kuddusi'yle tanıştırması oldu. Yine toplandığımız bir gece ısrarla bana "Çançu sana bir video izleticem." demesi ve herkes konuşup eğlenirken beni videoya kitlemesiyle başlayan bu tanıştırma hikayesi daha sonra Eren ve Faruk'a da sıçradı. Kuddusi bir anda açık ara en çok izlediğimiz isimlerden biri haline geldi ve Ege'nin Gencolara yaptığı en büyük katkı olarak da sayılıyor. Kuddusi kim diyenler şöyle buyursun.


-Bu seneki en büyük keşiflerimizden biri de Nba 2k'nın 5 kişi aynı anda oynadığında ne kadar zevkli bir oyun olduğunu anlamamızdı. Yine benim kimliğimi verip kiraladığımız ps gecelerinden birinde başladığımız bu iş sayesinde acayip eğlendik siz de denemediyseniz mutlaka deneyin. Bencilliğin üst seviyede olduğu oyunlarımızın birinden görüntüler merak edenler için burada. Aynı akşam ps'ye bağladığımız ve benim şu an adını unuttuğum bir alet sayesinde tenis oynayışımız da yıla damga vuran hareketlerden biriydi. Yerden gelen topları bir türlü karşılayamadığımız bu oyunda kabiliyetsizliğimle çığır açtığımı da belirtmekte fayda var. Yavaş başlayan Doğuş'un içinden Federer çıkması da yüzümüzü güldürdü. O oyundan da görüntüler burada.



- Uzun zamandır konuşup da yapamadığımız projelerimizden sadece biri olan basket oynama planımızı ise bu sene çok şükür gerçekleştirdik. Nitekim böyle bir olay olmasaydı Eto'nun aslında içine Mr.Logo'nun ruhu kaçtığını asla öğrenemeyecektik. Faruk'u oyun kurucu olarak kullanmamız ve sakat dizimle Ege'yi savunmaya çalışıp onun da etrafımda dönüp durarak başımı döndürmesi hala Conrad'ın oradaki sahada konuşulur. Bir tane daha yapıcaz en yakın zamanda. Hep yapıyoruz zaten.


- Gencolar olarak Papa John's dan pizza söylemeyi keşfetmemiz de bizi 10-15 yıl ileriye götüren olaylardan birisiydi. Özellikle sadece acıdan oluşan urfa dürüm ve Sırrı Usta ( bunu ne siz sorun ne ben anlatayım) facialarından sonra adam gibi yemek yiyebilecek bir yer bulmamız çok önemliydi. Mantar yememe tercihime laf eden diğer Gencoları da buradan kınıyorum. Benim pizzam benim tercihim size ne?


- "Yav he he" hareketini keşfetmemiz, Faruk'la Eren'in dokunmatik telefonlara geçip 2 kelimeyi art arda doğru yazamamaya başlamaları, Ege'nin dergiden izin alıp yazılarını bloga koyabilecek olması, benim hala saçlarımı kestirmemem, Eren pinkimle bir paket çekirdekle oruç tutmamız (dindar erkek seven kızlar eqlesin), Doğuş'un tatile gidememesine sebep olan sivilce, ılıklık tespitlerimiz , İbo'nun can sıkan, hayattan bezdiren Nba 2k oynayışı ve arkadaşına hava atayım derken yatağını kırması yıla damga vuran diğer olaylardı.


                              

  Yeni Yıldan Beklentiler:

Buğra Uzar: Faruk'un bana ve Eren'e olan borcunu ödemesi, Ege'nin sixtape'i koyması, kimliğimi vermeden ps oynamak.

Doğuş Arun: Faruk'un bana ve Eren'e olan borcunu ödemesi, Ege'nin sixtape'i koyması, her gidişimizde evini toplamamız.

Ege Geçyatan: Faruk'un bana ve Eren'e borcunu ödemesi, sixtape'i koymak, olabildiğince Federer maçı izlemek.

Eren Tolga Onur: Faruk'un bana ve kendisine olan borcunu ödemesi, Ege'nin sixtape'i koyması, adam gibi Catia kursu bulmak.

Faruk Çolak: Bana ve Eren'e olan borcunu ödemek, Ege'nin sixtape'i koyması, iş bulmak.

İbrahim Tosyalı: Faruk'un bana ve Eren'e olan borcunu ödemesi, Ege'nin sixtape'i koyması, yeni diziler çıkması.


2013 bana göre genel olarak kötü bir yıldı. Kobe'nin sakatlığı da hepimizi baya derinden etkiledi ama bu sayede Nick Young gibi yeni bir adam kazandık. Eren'in de dediği gibi adam resmen sahadaki Genco. Neyse bize de böyle bir yeni yıl yazısı yakışırdı. İnşallah bu sene Lakers'ımmMMmız şampiyon olur. Herkese şimdiden mutlu yıllar. Son olarak Faruk borcunu öde kamki.





26 Aralık 2013 Perşembe

Genco Olmaktan Gurur Duyuyorum

aşağıdaki yazının sahibi şeref yoksunu, ilk günden itibaren sadece bir, yazıyla bir, rakamla 1 yazı yazmıştır. bu da ikincisiydi. sanane ulan göt. canım istedi ciddi yazı yazdım. canım ister, şiir yazarım.

iyi geceler.

meeks for president.

24 Aralık 2013 Salı

Ciddiyet Hakkında

LA Gencoları olarak yemin billah ederiz aşağıdaki yazıyla alakamız yok. Ciddi olanın lise aşkı ölsün amk. Tespitli yazı yazan adam vurdurtuyordur. Geçiniz.

Tüm kamuoyunun dikkatini sikerim.

Hadi ARV o/

23 Aralık 2013 Pazartesi

Her Şey Şimdi Başlıyor


Euroleague gruplarının noktalanmasıyla birlikte genel bir değerlendirme yapma vakti de geldi. Bu senenin kendi adıma en büyük gündemi olan basketbol takımı hakkında birkaç şey yazmazsam, ileride çocuklarımın yüzüne güvenle bakamamaktan korkuyorum.

Sezon başı gelişmeleri ve değişen ortam hakkında söylenecek her şey söylendi. Beni ilgilendiren kısmı gelişim tarafı ve gelinen nokta. Obradovic isminin olduğu yerde beklenti olmaması imkansız. Bunun yanında, yaşanmışlıklarla birlikte benim gibi bünyeler 'bekleyelim görelim' tavrına bürünmüştü. Haksız da değildik fakat Obradovic bize gereğinden fazla şey gösterdi. Bunu yazın devamında daha net şekilde açıklayacağım ama burada bulunsun.

Grup içerisindeki Barcelona ve Cska maçlarını sadece başkaldırabildiğimiz, pes etmediğimiz ve takım gibi parkeye basabildiğimiz birer mücadele olarak görüyordum. Bu şartlar içerisinde kazanılacak maçlar da tabii ki sürpriz olmayacaktı. Sonuç olarak ciddi bir bütçe var ortada. Bir de son senelerde olduğu gibi 'kağıt üzerinde' iyi bir kadro. Yine de kimlik kazanmak basketbolun en zor işidir. Obradovic ve oyuncuları kimlikleri cebindeymiş gibi başladılar sezona. Kiev maçında biraz geçmişe benzeyen ve 'acaba?' dedirten tablodan sonra her şey çok tadında gelişti.

Geçen seneden sonra, Barcelona maçında bir ara oluşan yirmi farklık açıklığın karşı tarafın sorumluluğunda olduğunu görmek her şeyi açıklıyor aslında. İlk günden beri Euroleague maçlarında net olarak gördüğümüz bir şey var. Parkeye ayak basan her adam o maçı istiyor. Kenardaki adam o maçı herhangi bir maçtan veya herhangi bir adamdan daha fazla istiyor. Fenerbahçe'nin geçen senelerden farklı olarak yaptığı tek şey belki de buydu. Karşımızdaki rakibe buradan çıkacak olan sonucun kendi isteğimiz doğrultusunda olacağını bastıra bastıra söyledik. Bunun yanında, geriye düştüğümüz ve beklediğimiz o sınavlara tabii tutulduğumuz maçlar da oldu. Bu dönem aslında Barcelona'nın geri dönüşü ve tutulup kalan oyuncuların bir şekilde maçı noktalayabilmesiyle başladı. Barcelona deplasmanında yediğimiz birkaç yumruktan sonra, tekrar maçın içine girebilmemizle gelişti. Cska için hayati bir maçı, sürekli maçın içerisinde kalarak ve sinir bozucu şekilde kazanarak iyice keyifli bir hal aldı. Cska'nın yaşadığı dönemsel sıkıntılar ya da oturmamış parçalara takılmamak lazım. Genel olarak yapabildiğimiz ve alışık olduğumuz şeyler değil bunlar.

Mental olarak aşılan bu eşikten sonra, çizilen, yapılmaya çalışılan teknik şeyler konusunda da bir şüphe kalmıyor zaten. Çünkü o konularda gidilen her yol kenardaki adama çıkıyor. Bundan daha büyük bir güven duygusu yok. Sadece tek bir örnekle bu konuyu geçmek istiyorum. Partizan yenilgisinde, fark ikiye kadar düşmüşken Bojan'a çizilen bir oyun var. Maçı edinme imkanım olmadığı için görüntülü analiz yoluna gidemiyorum ama çok net hatırlanacaktır. Tepede yapılan iki perde sonrası Emir solda boş kalıyor. Daha sonra dikkatlerden uzaklamış Bojan ters tarafa doğru devriliyor, gerekli perdeler yapılıyor ve maçı getirecek üçlük için fırsat elde ediyor. Bu tarz bir seti en son ne zaman gördük hatırlamıyorum. Aslında çok fazla takıma da nasip olmuyor.

Ben işleyen bu düzenin dişlilerine inmek istiyorum biraz da. Takımın böyle işeleyebilmesi için neler yapılmış ve kimler başrol oynamış biraz daha ayrıntılı bakmak gerekiyor.


'O sene bu sene'lerin Oğuz ile baş kahramanlarından birisi olan Emir Preldzic'ten başlamak gerekiyor diye düşünüyorum. 'O sene'yi en sonunda yakalayabildi. Topun tüm işleyişi O'na bakıyor. Sahada en çok kalan oyuncu ve kenarda olduğunda da net şekilde yokluğu hissediliyor. Ayaklarının çok hızlı olmadığını düşünürsek, asla çok iyi bir savunmacı olamayacak belki ama gayreti ve kol boyuyla birlikte savunmasını da -takımla birlikte- bir kademe yukarıya çıkarttığını söylemek yanlış olmaz. Ribaundlara yaptığı katkı da pozisyonuna göre çok çok değerli. Şut seçimleri çok daha mantıklı. Hala daha çok güvenilir bir el değil ama ritmindeki dalgalanmalar eskisi kadar can sıkıcı değil. Faul çizgisine hiç olmadığı kadar çok gidiyor ve yüzdesi de kabul edilebilir noktalarda.


Bunların ötesinde Emir'in sahada olduğu ve olmadığı istatistikler de burada. Çok uzun süreler sahada kaldığı için sağlıklı bir değerlendirme olmayabilir ama izleyen kişiler de az çok görüyordur. Emir bu sene topun dolaşmasındaki belki de tek anahtar. Olmadığı zaman yarı saha hücumlarımız kötü haller alabiliyor. Bu yüzden Emir bu sene çok çok kritik. Bu çizgide gitmek zorunda. Hatta belki de bir eklenti düşünülüyor olabilir. Sezonun geri kalanında aynı tempoda götürmesi iyice zorlaşacak.


Gelelim benim açımdan sezonun kahramanı olan Bo McCalebb'e. Sezon başında ''daha çok atış kullandığı bir düzenimiz olmalı'' dediğim için çok pişmanım. Gelinen noktada, Bo'nun rolü o kadar güzel çizilmiş ve Bo da rolünü o kadar iyi oynuyor ki Obradovic'e bir kez daha hayran kalmamak için hiçbir sebep göremiyorum. Bo'yu patlamaya hazır bekleyen ve gerektiği her an yüksek yüzdeyle sayı kazandıran bir savaşçıya dönüştürdü. Bo inanılmaz istiyor ve çok hırslı. Özellikle Emir, Bojan, Bjelica, Kleiza ile birlikte sahada bulunduğu zaman çok etkili bir hal alıyor. Onların yarattığı boşluklar ve şut tehditi ile Bo'nun oyun tarzının birleşmesini izlemek çok keyifli. Maç başına neredeyse iki top çalıyor ve ribaundlar konusundaki katkısı da inanılmaz. Bu sene bir şeyler başaracaksak en büyük kahramanlardan birisi Bo olacak. Hiçbir şüphem yok.


Geldiği sene nasıl bir skor potansiyeli olduğunu biliyorduk fakat Bojan Bogdanovic'in son Avrupa Şampiyonası ve devamında evrildiği model çok çok yüksek bir noktaya çıktı. Şu an Avrupa'nın en komple skorerlerinden birisi. Sırtı dönük oyununu getirdiği nokta ile birlikte tam olarak durdurulamaz bir skorer haline geldi. Hala daha tek eksiği toplu oyunu ve on saniye kadar elinde tutup saçmaladığı pozisyonlar olarak gösterilebilir. Bunun yanında mental olarak da belirli bir eşiği aşması gerekiyor. Büyük maçlarda büyük oynamaya başladı. Şimdi asıl sahne var. Orada da devamını getirmeli. Geleceği düşünmekten günü yaşayamayan adamlardan olmak istemem ama Bojan'ın olası gidişi çok büyük yaralar açabilir. O'nun ayarında ve O'nun silahlarına sahip bir skorer piyasada yok.


Gelelim işin en çok umut veren kısımlarından birisi olan Bjelica'ya. Çok çok uzun süredir basketbol izlemiyorum. Yaşım buna el vermez ama izlediğim dönem içerisindeki en yetenekli adamlardan birisi. Buna eminim. 'Hile' olarak tanımlanabilecek bir basketbol bilgisi, saha görüşü ve şut yeteneği var. Pozisyonu için ekstra olarak sayılabilecek bir sürü şeyi çok iyi yapıyor. Bjelica'yı özel kılan nokta burası. Şu an pozisyonu içerisinde dakika başına en çok sayı atan isim. Zoric ve Vidmar ile oynamaya başladığı 4-5 ikili oyunlarının artışı da sevindirici. Üçlük çizgisinin etrafından içeriye süzülüşleri skorer tadında. Bazen üçlük atması gereken yerlerde çok tereddüt ediyor. Bu kadar özgüveni yüksek bir adam için garip bir alışkanlık. Hele çizginin iki metre gerisinden attığı üçlükleri falan düşününce iyice garipsiyorum ama büyük bir problem değil. Üçlük isabeti ve yüzdesi ortada. Beklediğim şekilde ilerlerse, iki sene sonra Avrupa'nın en iyisi olabilir.


Beni en çok şaşırtan ve mutlu eden adamların başında gelen Kleiza'dan da biraz bahsetmek istiyorum. Yeteneğinden, yapabileceklerinden haberdardık fakat sakatlıklar ve Bjelica'nın alınmış olması bu transferi -kendi açımdan- çok ilginç kılmıştı. Kleiza'nın da topu isteyen ve dengesiz bir yapısı olduğunu biliyoruz. Burada işler pek öyle olmadı. Düzen içerisinde tanınan özgürlükleri 'bence' çok iyi anladı. Bir iki maç hariç haddini aştığını ya da takımı bozduğunu hatırlamıyorum. O zamanlar da eli sıcaktı ve O'nun seviyesindeki bir yıldızın deneyebileceği, belki de denemesi gerektiği pozisyonlardı. Yani aslında bozmak kelimesini kullanmak yanlış olabilir. Sezonun ortasında şut ritmi düştü. Bunun sebebini de yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz. Tahmin edildiği gibi Kleiza vücudunu toparlamak için çalışmalar yapmış. Sene başında bel kısmından sarkan parçalar pek hoş gözükmüyordu. Eskisi gibi ince bir adam olmadığı aşikar ama bu yönde bir çalışma yapılması da normal. Zaten gerektiği her maçta, gereken skoru verdi. Sene başında, arkadaş sohbetlerinde konuştuğumuz 'Bu takımın lideri kim olur?' sorusunun cevabını daha çok Kleiza'da buluyorduk. O da kritik maçlarda pek aksini yapmadı. Şimdi daha fazla söyleyecek sözü olduğuna eminim.

--



Bunların yanında, Fenerbahçe'nin genel grafiği de bunu yansıtıyor. Ofansif olarak çok iyi bir noktadayız. Yine de yarı saha hücumunda ve yukarıda bahsettiğim Emir Preldzic'in olmadığı dakikalar konusunda aşmamız gereken çok önemli bir eşik var. Final Four macerası için Bo-Emir-Bojan üçlüsünün yanına bir tane daha güvenilir bir isim eklemek zorundayız. Kenan tam da tahmin ettiğimiz gibi gözümüzün önünde bağıra bağıra gelişiyor ama henüz o isim değil. Ömer'in son günlerde yaptığı şeyler sevindirici ama topa yön verme konusunda en son başvurulacak isim olabilir. Topun dolaşımını sağlayacak, takımını rahatlatacak bir isim lazım. Sene başı sorulsaydı saf bir iki numara isteyebilirdim ama gelinen noktada ihtiyacımız olan şey bu değil. Zoric'in de sezona beklenen noktada girmediğini söylemek gerek. Avrupa Şampiyonası ve Hırvat takımının saçma sistemi O'nu bayağı geri atmış. Fizik olarak da çok iyi değildi. Son bir aydır toparlanmaya başladığı hissediliyor. Bunu düzenli şekilde yapması da sevindirici. Hücum konusundaki silahlarını bir şekilde kullanacaktır. Bunun yanında Zoric'in zekasına ve perde bilgisine çok ihtiyacımız var. Yani diri kalmasına.

Hiçbir şey duymadım, hiçbir şey de araştırmadım ama bir takviye gelebileceğini düşünüyorum. Tam olarak bahsettiğim sebeplerden ötürü. Ya da takım içinde bir çözüm bulunacaktır. Bunun için benim aklım daha fazla çalışmıyor ama Obradovic ne yapar, ne düşünür bilemem. İlla ki en iyisini düşünecektir.

Sonuç olarak; gelinen nokta benim hayal gücümün ötesinde oldu. Bundan sonra asıl savaş alanı var. Oralara çok yabancıyız ve son tecrübemiz de pek hoş değildi. Şimdi nasıl kalktığımızı ve aslında daha fazlasına da sahip olduğumuzu gösterme vakti olabilir. Bu kadar büyük bir bütçeyle başladığımız ve başarı için gerekli olan bütün parçaların elimizde bulunduğu bu seneyi, klasik ufak eksikler yüzünden, gerektiği noktada bitirememekten korkuyorum. Ya da hala daha çok tedbirli yaklaşıyorum. Bilmiyorum. Ne olursa olsun, her şey şimdi başlıyor. Yolumuz açık olsun.

21 Ekim 2013 Pazartesi

Zor Dostum


Geçtiğimiz sezonu hiç istediği gibi geçiremeyen Beşiktaş daha doğrusu yeni adıyla Beşiktaş Integral Forex için bu sezon da çok zorlu geçecek gibi gözüküyor. Çok kısıtlı bir bütçeyle yola çıkan Beşiktaş mütevazi kadrosuyla nereye kadar gidebilecek merak konusu.

Beşiktaş'ta yaz döneminde yine çok fazla değişiklik yaşandı. Koç Erman Kunter sportif direktörlüğe getirilirken onun yerine Ahmet Kandemir baş antrenörlüğe  getirildi. Kadro da yine baştan aşağıya yenilendi. Muratcan Güler'le birlikte genç oyuncular Kartal ve Doğukan takımda tutulurken bu isimler hariç tüm kadro değişti. Beşiktaş'ın bu sezonki bütçesi ise sadece 2.5 milyon dolardı. Yani tüm bu değişim bazı takımların sadece bir oyuncuya verdiği bir miktarla  gerçekleştirilmek zorunda kaldı. Ancak buna rağmen bu para doğru kullanıldı mı derseniz bana kalırsa hayır. Kadroya yapılan yabancı tercihleri genelde kolej çıkışlı oyunculardan ve Kandemir'in eski öğrencilerinden seçildif. Iverson, Foster ve Broekhoff profesyonel olarak ilk yıllarını geçirecekler. Buckman ve Lofton ise ligimizi daha önceden tanıyan isimler. Bana göre en doğru yabancı tercihiyse kadroya en son katılan Doron Perkins oldu. Geçmişinde Maccabi ve Olympiakos gibi 2 Avrupa devinin formasını giymiş çok kariyerli bir oyuncuydu. Geçirdiği sakatlık onun kariyerini sekteye uğratsa da Beşiktaş'ta istediği sıçramayı tekrar yapacaktır. Transferin sonlarına doğru Perkins'in kucağına düşmesi belki de Beşiktaş'ın bu sezonki en büyük şansı oldu. Yerli olarak ise Caner Topaloğlu, Mehmet Yağmur, Gökhan Şirin, Tomislav Ruzic ve Mehmet Şanlı kadroya katıldı.

Kadro mühendisliği konusunda bana göre çok büyük yanlışlar yapıldı. Öncelikle son ana kadar belki de en net eksiklik olarak gözüken point guard mevkisine takviye yapılmadı. Belki de Mehmet Yağmur Rixos Cup'ta sakatlanmasa bu takviye daha da gecikecekti. Bu bölge için ilk etapta düşünülen Foster ve Lofton daha çok şutör oyuncular. Oyun kurucu mevkisinin basketbolda ne kadar önemli olduğunu da göz önüne aldığımızda Perkins büyük şans Beşiktaş için. Oyunun her alanına katkı verebilen aynı zamanda savunma konusunda da oldukça başarılı bir oyuncu. Nitekim geldiğinden bu yana sergilediği performans da bunu doğruluyor. Neredeyse her maç 5+ ribaunt ve asist rakamlarına ulaştı. Ayrıca Perkins sahada oldukça Beşiktaş doğru hücum edebiliyor. Kandemir'in eski öğrencileri Buckman ve Lofton transferleri de sıkça eleştirildi ve eleştirilmeye de devam ediyor. Buckman daha önce ligimizde iyi bir performans göstermiş olsa da daha sonra ağır sakatlıklar geçirdi ve henüz tam olarak toparlanabilmiş değil. Keza Lofton da iki ucu keskin bıçak gibi. Eli ısındığı zaman durdurulamaz bir oyuncuya dönüşürken diğer zamanlarda takıma zarar verecek performanslar gösteriyor. Özellikle kadroda Kevin Foster tarzı benzer hatta daha iyi savunmacı bir oyuncu varken Lofton transferi Kandemir'in eski öğrencisine bir kıyağı gibi oldu. 2 oyuncu da hazırlık maçlarından itibaren çok inişli çıkışlı performanslar gösteriyorlar.

                              

Çaylak yabancılara bakacak olursak özellikle Colton Iverson bu sezon dikkatle takip edilmesi gereken bir isim. Iverson Colarado State'te başarılı bir kariyer geçirdikten sonra draftta Boston Celtics tarafından 2. turda seçildi ve sözleşmesinde de geri dönüş opsiyonu bulunuyor. Colton müthiş bir ribauntçu ve savunmada da ortayı iyi kapatıyor. Ayrıca post oyunu da yaşına ve tecrübesine göre hiç fena değil. Iverson'la ilgili 2 büyük soru işareti var ki bu onların sene boyunca göstereceği performansı doğrudan etkileyecek şeyler. 1.'si kendisinin Avrupa basketbolunu neredeyse hiç bilmemesi. En basitinden Avrupa basketbolunun can damarı olan pick&roll'leri nasıl karşılayacağını hiç bilmiyor, bu yüzden çok çabuk faul problemine giriyor. Eğer bu konuda kendini geliştiremezse kendi performansını sınırlayacak. Ayrıca pick&roll'ü iyi oynayabilen takımlar da Beşiktaş Integral Forex'e çok ciddi zararlar verebilir. Bu konuda antrenörlere büyük önem düşüyor. Bu konuda henüz kayda değer bir gelişme sağlayamadı ancak henüz çok erken. Sezonun ilerleyen dönemlerinde bu konuya ayrıca dikkat edeceğim. 2. soru işareti ise kendisinin efektif olarak kullanılamaması. Bir türlü hücumda yeterli sayıda top eline değmiyor ve uzun süre onu kullanmadan hücum etmeye çalışıyor Beşiktaş. Bu da büyük bir sorun çünkü o zaman dış adamların becerisine kalıyor iş. Bu da genelde Lofton'ın, Muratcan'ın 20 saniye topu elinde tutarak kullandıkları hücum oluyor. Bu noktada takımın dümenlerinin Perkins'e teslim edilmesi çok önemli. Böylece top Iverson'a doğru zamanda inebilir ve bu da Beşiktaş adına daha verimli hücumlar olmasını sağlar. Eğer Beşiktaş Iverson hakkında bu 2 konuyu çözüme kavuşturamazsa bu büyük potansiyelden layıkıyla faydalanamamış olacak.

Broekhoff ve Foster ise şu ana kadar beklentileri karşılayamadı. Özellikle Lofton'ın gelişinden sonra Foster gözden çıkartılmış gibi. Hatta bir ara takımdan ayrılacağı da konuşuldu. Şimdiye kadar ligde ve kupada tribüne çıkan isim de hep o oldu. Foster belki iddialı bir kolejde oynamadı ancak buna rağmen çok iyi bir performans gösterdi, çok iyi bir şutör ayrıca topa baskıyı da fena yapmıyor o yüzden bu kadar çabuk gözden çıkartılması şaşırtıcı. Kadroda Foster gibi bir oyuncu varken Lofton'a bu kadar kredi verilmesi de ayrı bir soru işareti. Broekhoff ise kurulu bir düzen içerisinde önemli görevler üstlenebilecek bir oyuncu ancak Beşiktaş'ta henüz o düzen kurulu olmadığı için şimdiye kadar kendini gösterebilmiş değil. Pozisyonuna göre çok iyi bir ribauntçu ayrıca etkili de bir şutör. Henüz istediği süreleri de alamadı ancak sezonun ilerleyen döneminde performansının artması olası. Burada yine iş Perkins'e düşüyor. Hücumları Muratcan ya da Lofton değil Perkins yönlendirirse Beşiktaş'ta işler olumlu anlamda değişecek.

             

Yerli oyunculara gelecek olursak sıkıntı artıyor çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi kadro mühendisliğinde hatalar yapıldı. 4 numarada büyük sıkıntılar var. Gökhan Şirin'in fiziği onun bu pozisyonda oynamasını zor hale getiriyor. Ruzic ise yaşının da vermiş olduğu sıkıntılar yüzünden bu pozisyon için fazlasıyla yavaş. Bu yüzden Buckman ve Iverson'ın süreleri düşüyor ve bu da Beşiktaş pota altını daha yumuşak hale getiriyor. Diğer yerliler Muratcan, Caner ve Mehmet Yağmur ligin önemli görev adamlarından. Ancak Mehmet Yağmur şanssız bir biçimde sakatlandı ve bir süre daha takımdan ayrı kalacak. Muratcan Güler ise inanılmaz formsuz bir dönemden geçiyor. Savunmada çok çabuk geçiliyor, hücumda ise takıma fazlasıyla zarar veriyor. Her ne kadar son 2 maçta hücum yönünü biraz toparlasa da hala vasat bir performans gösteriyor. Caner Topaloğlu ise belki de şu ana kadar beklenilen katkıyı veren tek isim. Ancak onun da süreleri henüz hak ettiği seviyelerde değil.

Genel olarak değerlendirmek gerekirse Beşiktaş henüz doğru rotasyonu kuramadı. Özellikle Türkiye ligindeki yabancı sınırlaması Beşiktaş'ın doğru beşi bulmasını fazlasıyla engelliyor. Perkins ve Iverson'ın mutlaka fazla süreler alması gerekiyor ancak yanlarında kimlerin hangi rotasyonla oynaması gerektiği soru işareti. Takımın en önemli ismi Doron Perkins henüz tam olarak takıma adapte olmuş değil ayrıca fiziksel olarak da %100'ünde değil. Tam formunu bulduktan sonra çok şey değiştirecektir ancak bu noktada Beşiktaş'ı şöyle bir sorun bekliyor. Perkins Avrupa'nın gözde oyuncularından biri ve Euroleague'de ilk turlar bittikten sonra kendisine teklif gelmesi çok olası. Bu noktada Beşiktaş'ın onu takımda tutması çok önemli. Savunma konusunda da kısaların çok çabuk geçilmesi ciddi sıkıntılar oluşturuyor. Hücumun fazlasıyla tıkanması da bir başka sorun. Nitekim kaybedilen Eurocup mücadelesinde bu sıkıntıların başlarına ne gibi sorunlar açabileceğinin sinyalleri çok net olarak gözüktü. Peşinden Arroyo'suz Galatasaray'a kaybetmeleri de Beşiktaş Integral Forex adına eksi bir puan. Düşük bir bütçeyle yola çıkılmış olabilir ancak kadro mühendisliğinde daha doğru işler yapılabilirdi böylece şu an bu sıkıntılar yaşanıyor olmazdı.

Sonuç olarak Beşiktaş'ın bu sene fazlasıyla sıkıntıları var ve bunları bir şekilde çözmeleri lazım. Özellikle ligin kalitesinin bu sene daha da arttığını düşünürsek umulmadık mağlubiyetler alınabilir. Yani kısacası bu sene Beşiktaş'ın işi zor dostum, çok zor...



Fenerbahçe - Anadolu Efes


Ligler başlamadan önce bakıldığında; Efes ile başlayıp, zor şekilde geçeceğini düşündüğümüz bir maraton vardı. Geçen yazıda nelerden şüphe duyduğumu az çok anlatmıştım. Efes'in de daha iyi bir takım olacağını hayal etmiştim. Yine de bu şekilde kalmayacaklarını tahmin etmekle birlikte, beklediğimizden rahat bir bir başlangıç elde ettik.

Öncelikle biraz Efes'ten bahsetmek lazım. Planinic tükenmiş gibi oynuyor. Artık gözü kapalı yapabileceği bir iki ikili oyun dışında acınacak bir basketbol oynadı. Takımın genel yapısı da etkili oluyordur ama Khimki'yi nasıl kendi elleriyle bir kademe yukarı taşıdığını izlemiştik. Planinic'in böyle kalacağını tahmin etmiyorum. Gordon ile gerekli direksiyon paylaşımını yapamamışlar. Amerikalı oyuncuların top alamayınca yaşadığı beyin tutulmalarının bir örneğini canlı canlı izledik. Semih hakkında cümle kurup yazımı baltalamak istemiyorum. Semih'in bu kadar çok para kazanabildiği bir ortamda, tüm genç oyuncuların pembe düşler kurması mümkündür. Basketbolcu olmak için çok fazla şeye ihtiyacınız yok. 

Oktay Mahmuti, yeteneklerine güvendiğim bir koç. O'nun takımının Barac - Semih ikilisine kalması biraz şanssızlık, biraz da kendi hatası. Semih'i kendisi seçti mesela. Yerli sınırı gibi bahanelerin üretilmesi için uygun bahane değilmiş gibi gözüküyor. Barac için bir şey diyemeyeceğim. Mevcut olan bir kadronun üzerine gelmişti, olmayacak bir şeyler deniyormuş gibi gözüküyor. Yine de Jedi Osman'ın sahada duruşu Kenan'a yakın bir güven veriyor. Efes için bir seneye yakın sürede, gözle görülür bir etki yapacağını düşünüyorum. Bazı adamlar o enerjiyi size verebiliyor. Sonuç olarak, Efes çok kötü. Daha iyi olacaklardır ama gidebilecekleri noktayı pota altı belirleyecek ve o yönden bakıldığında yolları çok açık gözükmüyor.

Gelelim işin bizi ilgilendiren noktasına. Fenerbahçe maça bayağı tutuk başladı. Bunu ana sebep olarak; Kenan ve Melih'in yaptığı acemice hatalara bağlayabiliriz. Kenan'ın iki tane garip şut tercihi, Melih'in olağan heyecanı sonrasında hücumda takım olarak tıkandık. Bu noktalarda umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini de dün bir kez daha gördük. Yine de benim canımı sıkan bir durum yok. Özellikle Kenan'ın kazanılması yolunda bu tür tıkanıklıkları yaşamanın bile bir anlamı var. Tüm sancıları, hataları, gelişimiyle birlikte elimizde yetişecek olan bir çocuktan bahsediyoruz. Gerekli gelişimleri en iyi şekilde tamamlayacağı ortamda. Maçtan sonra yaptığı ''Bundan sonra bizim, sadece konsantre olup, her dediğini bire bir dinleyip yapmamız gerekiyor. Kendinizi teslim etmeniz gerekiyor. Rahat olacaksınız ve kendinizi teslim edeceksiniz, elbet iyi yerlere gelirsiniz."* açıklama Kenan'ın neden biraz farklı olduğunu anlatıyor aslında. O yaştaki bir adam için çok fazla güveni var. ''Fazla'' kelimesini laf olsun diye kullanmadım. Biraz fazla ama ben böyle adamları seviyorum. Melih'in yaşına geldiğinde, o tür tutulmaları yaşamayacaktır.

Takımın Bo ve Emir arasındaki top paylaşımı konusunu çözmesi çok sevindirici. Bunu da bizzat Obradovic yapıyor. Salondan dikkatlice görebiliyoruz. Bo'nun biraz az top kullandığını hissettiğim her an, yeni bir komut ile topun Bo üzerinden dönmesini sağlıyor. Oyuncular çoğu zaman duymasa bile, perdeleri kendisi çağırıyor. Yine ve yüzlerce kez tekrarlanması gereken şey ise, Bo'nun yaptığı hata üzerinden Kenan'a dönüp derdini anlatması. Yaklaşık iki dakika haşladığı Kenan'a elini uzatıp ''çak'' yapabilmesi. Top paylaşımı biraz daha belirgin olduğunda Bo'nun da oyunu zevk vermeye başladı. Şut seçimlerinin hepsi doğru. Hepsi çok yerinde. Oyunun sıkıştığı yerde girdiği maçı açmasını ve sonrasında sadece savaşmasını bildi. Yaptığı işten zevk aldığı çok açık. Emir konusunda daha fazla dilencilik yapmak istemiyorum. Nazar değmesin. Lütfen.

Bojan'ın takım için büründüğü rol ve enerjisi inanılmaz. İki senedir savunmasında da gerekli gelişim oluyor gibi. Fiziği bu iş için çok ideal. Paralel hız konusunda biraz zaafları var ama o istek ve fizik ile kapatılmayacak şey değil. Hücumda aldığı sorumluluklar pota çevresinde olunca daha komple bir skorere dönüştü. Ek olarak, köşelerden potaya yöneldiği koşularını çok fazla arttırdı. Her maç kendini bir iki kere unutturup boş smaca gidiyor. Bunlar pek fazla gözükmeyen şeyler. Çok fazla ihtiyacımız olan şeyler. Bu gibi ayrıntılar maçın ne kadar içinde olduğunuzu belirler. 

İşin savunma kısmındaki dalgalanmaların en aza indiği maç da buydu sanırım. Bo'nun oyuna dahil olmasıyla gelen atletizm ve forvet ağırlıklı beş ile birlikte bir süre çok çok iyi savunma yaptık. Maçın başını da göz ardı edersek, keyif verici bir performanstı. 

Sıkıntı olarak gözüken şey Mahmuti'nin klasik alan savunması geçişine bir kaç dakika çözüm bulamamamız oldu. Salonda konuşurken, ''Kleiza olsaydı daha farklı olabilir miydi?'' diye düşünmedik değil. Alan savunmasının kör noktasında topla buluşabilecek bir Kleiza şüphesiz ki bir anahtar olabilirdi.

Bjelica bir numara olarak doğmuş bir uzun çocuk. Yaptığı bir crossover ve verdiği bir pas var ki ağzımız açık izledik. İnanılmaz bir parmak hassasiyeti var. Çok garip bir saha görüşü var. En önemlisi de inanılmaz gamsız. Bu tarz bir oyuncu için güzel özellik.

İşin özeti: Tüm salon, aylar sonra ilk kez bu kadar heyecanlı bir şekilde birlik oldu. Hep bir ağızdan ''Obradovic'' tezahüratları yükseldi. O, maçın sonunu bekledi. Bir kez daha bağırdığımızda tüm takımı parmağıyla işaret edip, yerine oturdu. 

Şimdi boyumuzun ölçüsünü daha iyi alma zamanı. Cuma günü Barcelona maçı. Ben yine gereğinden fazla umutluyum. Büyük takımlara çabuk teslim olan ortanca takım imajını yıktığımız gün olmasını diliyorum. Sadece o kadar.

*trendbasket.com'dan alıntıdır.


19 Ekim 2013 Cumartesi

Fenerbahçe - Budivelnik Kiev


Değerlendirmeye başlarken, sezonun başından biraz bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Avrupa Şampiyonası şüphesiz ki yaz planlarını aksatan bir organizasyon. Bir çok takım için sıkıntı olmakla birlikte Fenerbahçe için çok büyük bir dertti. Bunu oluşturan çok fazla etken var. Senelerdir yüksek beklenti sahibi bir takım, senelerdir oluşan hayal kırıklığı ve sürekli değişmekte olan bir 'sistemcik' vardı. ''Ne zaman F4 desek, Orhun Ene maskesiyle bekler hayat'' noktasından Obradovic'e gelinen yol şüphesiz ki hala daha hayret uyandırıyor ama fazla bulandırmamak lazım. Yeni bir sistem oluşacak ve bu sefer gerçekçi olacak. Sistem oluşacak takım çalkantıların ve yeniden yapılanmaların en sert olacağı senenin yazını böyle geçirince, dert diye adlandırılabilir diye düşünüyorum. Bunun üzerine, esaslı değişim diye adlandırdığımız şeyin başlangıcı gençlerle oldu. Bu gençlerin içine Kenan Sipahi isminin getirilmesi de umut tohumlarını -kendi adıma- arttırdı. ''Ben Fenerbahçe'nin geleceğini kuracağım.'' diyen bir Obradovic'iniz var ise tohumlar tahmin ettiğinizden de büyük oluyor zaten.

Sonuç olarak, birlikte iki kez antreman yapmış takımın Galatasaray ile ilk resmi maçını oynadıktan sonra Euroleague macerasına merhaba demek biraz tedirginlik vericiydi. Maçın özelinde konuşarak, biraz daha geniş açıdan bakmaya çalışalım.

Bu sene, geçen seneden daha büyük sancılar yaşayacağımızı düşünüyorum. Yazının başında da dediğim gibi, 'esaslı' bir sistem değişikliği bu. Kağıt üzerinde değişen tek şey pota altı rotasyonu ve Melih, Kenan eklentisi gibi gözükse de işin rengi tamamen farklı. Penetre üzerinden sayı bulmaya çabalayan, bireysel güçlülüklerle ayakta kalmaya çalışan, savunma noktasında tek top vuruşta geçilen bir takımdı Fenerbahçe. Gerekirse, Bojan'ın on saniyeye yakın top kullanmaya çalışıp, beceremedikten sonra kaldırıp şut attığı ve bazı zamanlar bu şekilde maçın içinde kalan bir takım. Gerek bu maç, gerek geçen maçlarda bunu net bir şekilde gördük ki top gerektiği gibi dolaşıyor. Savunma çoğunlukla değişmeler üzerine kurulu. Bu yüzden de sene başında 'görece' ayağı hızlı adamlar alındı. Her ne kadar bu maçta çok büyük gedikler verse de yıllardır kanayan yaramız olan ikili oyun savunmasını çözebilecek bir pota altı hattı kuruldu.

Böyle düşünüldüğünde, ilk maçın Kiev deplasmanı olması iyi bir ayrıntıydı. O toprakların takımlarından her zaman çekinmişimdir. Grubun diğer takımlarına nazaran daha kaliteli bir bütçe, az çok belli bir sistem, belirli bir sertlik beklentisi ve kağıt üzerinde bizden daha düşük bir takım. İlk maç için gerekli bütün şartlar hazırdı. Ben yine de karakterimizi biraz daha erken göstereceğimizi düşünmüştüm.

Takımın -tabiri caizse- çok darbeli, ele kola vurmalı bir savunma yapacağını düşünmüyorum. Değişmeli, bol top kaybına zorlayan, sahayı iyi parselleyen bir takım bekliyorum. Bu maçın ilk üç periyotluk kısmı öyle olmadı. Oturtmaya çalıştığımız savunma zorlu ve önümüzde çok gidilecek yol var. Bunu kabul ediyorum ama maçın içerisindeki görüntüde, Kiev'in soktuğu garip şutların da katkısı var. Direnç gösterdiğimiz her an Kiev tarafından el üstü ya da bir iki adım geri atılarak sokulmuş bir şut geldi. Sinir bozucu bir durum olarak adlandırılabilir. Kendi adıma konuşmak gerekirse, üçüncü periyotta maçın gittiğini de düşündüm. İnsan beyni biraz kalıp bir yapı. Geçen sene gördüğümüz her nokta beni buraya yönlendirmiş olacak. Böyle darbelere karşı direnç gösterebilecek bir yapımız olmadığına şartlanmışım. İşin en olumlu tarafı da tam olarak burada başlıyor.

Fenerbahçe anahtarı çevirip, boşa atmadı. Rakip Kiev bile olsa, ufak kırılma noktalarının hepsinde ayakta kaldık. Her mola dönüşü bir tepki verdik. Benim şair ruhumun okşandığı dakikalarda Twitter'a yazdığım ''Hiçbir mola bu kadar etkili olamazdı. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni'' temalı cümlemi söylettirecek molaya ise söylenecek fazla bir şey yok. Yine Twitter'dan okuduğum kadarıyla -net olarak duyamadım- Obradovic o molada, ''Nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama daha fazla sayı yemenizi istemiyorum'' tadında bir şeyler söylemiş. Mor bir surat ve o ses tonunu düşününce bayağı sert bir cümle. Sonrası da malumunuz.

Çok çok büyük bir güç, çok büyük bir etki. Melih'in, Kenan'ın, Ömer'in, Ayberk'in, Metecan'ın üzerine bu kadar düşmesi harika. Basketbol zekası konusunda pek güven sahibi olmadığım Melih'in top sürüşünü kesip attığı şutlar, köşelerde boş kalması üzerine kurulu oyunlar sevinç kaynağı. Kenan'ın ilk Euroleague maçına ilk beş başlayabilmesi inanılmaz bir şey. Geçen sene benim adıma Euroleague'in en etkili pivotlarından biri olan ve yazı berbat geçirmiş Zoric'in gözle görülür iyileşmeleri sevindirici. Koçun Vidmar üzerindeki karar değişiminin nedeni ortada. Bo inanılmaz bir istekle oynuyor. Biraz daha fazla şut kullandığını görmek istiyorum ama son periyot koyduğu yürek sevindiriciydi. Emir tekrar, ''o sene, bu sene'' tadında başladı. Bu konuya ayrıca bir yazı yazabilirim. Bunların yanına bir sürü şey daha sıralayabilirim. Konu basketbol olunca, fazla kişiselliğe bulaşmayı sevmiyorum.

Genel olarak durum budur. Euroleague ve değişen formatından nefret etsem bile, bu sene için işimize yaradığını söyleyebilirim. Gruptan çıkmanın yeterli olacağı bu düzende, ilk ayların takım olabilmek için harika bir fırsat olduğu ortada. Bizim hazırlık dönemimiz daha yeni başlıyor. Gidilecek çok uzun bir yol var ve başımızda Zeljko Obradovic var.

Bu arada, ''Zeljko'' o topraklarda ''Muradına ermek'' anlamına geliyormuş. Güzel bir mucize.

9 Temmuz 2013 Salı

Gencolar Howard Bildirisi


Malumunuz üzere Dwight Howard serbest kalıp Houston'a gitti. Biz de Gencolar olarak konuya değinme kararı aldık.

Sezon içinde olan olayları, sakatlıkları vs. fazla anlatmayacağım zaten yeterince yazdık. Konuyla ilgili Mitch başkanın "Sanırım Lakers'ımıza nazar değdi." açıklaması da yeterli. Lakers-Howard evliliği kağıt üzerinde kusursuz gibi duruyordu ancak ne Lakers Howard'a ısındı ne de Howard Lakers'a. Sezon içinde zaten fazlasıyla dedikodu çıktı. Kobe Bryant gibi şehir için Tanrı statüsünde bir oyuncu olması Howard'ın bir türlü istediği ilgiyi alamamasını sebep oldu. Karakter olarak da ilgiye aç biri olan Howard'ın huzursuzluğu arttı. Koç olarak da D'Antoni'nin acayip sistemine uyum sağlayamayınca hepten kabuğuna çekildi. Howard'ın Aaron Gray gibi bir adam tarafından denize döküldüğünü ve kontrolü kaybedip maçtan atıldığını hatırlıyorum. Sene içinde kendi aramızda da Howard gitmeli mi kalmalı mı diye çok kez konuştuk. Ben kendi adıma Howard'ın gitmesini istiyordum. Sonuç olarak ne Lakers Howard'dan beklediğini aldı ne de Howard Lakers'tan.

Sezon sonuna yaklaşırken şampiyonluğu beklemiyorduk tabi ama sezon kapanırken düşündüğümüz her şeyden daha felaket şeyler oldu. Kobe'nin sakatlığı yanında Spurs'ün bizi süpürmesi hafif kaldı ve böylece balığa bayağı bir buruk çıktık. Sezonun ardından Lakers gözünü tamamen Howard'ın alacağı karara çevirmişti. Hatta bu konuda bolca çalışma yaptılar. Koskoca Lakers camiasının şehrin dört bir yanına #StayD12 bilboardları astırması biz Gencoları çok rahatsız etti. Kendi aramızda yaptığımız mini ankette çıkan sonuçlar da bunu gösteriyordu.

Gencolara sorduk: "Lakers yönetiminin Howard için yaptırdığı bilboard, ilan vs şeylerden memnun musunuz?"

"Ne gerek var bu işlere?" : 3
"Yanlış ama gerekli." : 2
"Siktirsin gitsin ruhsuz pezevenk." : 1

Sonuçlardan da görüldüğü üzere Gencolar bu konudan rahatsızdı. Hatta gözlerimiz canımız evladımız Andrew Bynum yani nam-ı diyar "Ayıoğlu ayı" yı arıyordu. Zor bir sezonun ardından koskoca Lakers camiasının böyle çapsız işlere girişmesi gerçekten çok saçmaydı. Howard ne bize gelen ilk ne de son yıldızdı. Bu saçma bilboardlara gazete ilanları eklendi. Ardından Jeannie Buss'tan Magic Johnson'a kadar Lakers camiası için önemli olan bir çok önemli isim #StayD12 twitleri atmaya başladı. Yetmedi cefakar taraftarımız Jack Nicholson'ın Howard'ı aradığı ve Lakers'ta kalmaya ikna etmeye çalıştığı haberi geldi. Sanırım tüm bu hamleler Lakers yönetiminin anlamsızca panik butonuna bastığının göstergesiydi.

                        

Resmi olarak FA'larla görüşmelere başlandığı zaman da Rox tüm şehir Dwight gelmezse yok olacakmışçasına  yüklendi. Olajuwon, Mutombo, Draxler gibi efsane isimlerin yanında Harden ve Parsons gibi şu anki Rox oyuncuları da görüşmeye dahil edildi. GM Morey Howard için fazlasıyla mesai yaptı. Hatta skype yoluyla Yao Ming bile bağlandı. Lakers karşı hamle olarak görüşmelere Kobe ve Nash'i de dahil etti. Kobe'nin bu görüşmede Howard'a "Kalırsan sana nasıl bir şampiyon ve bir lider olacağını öğretirim." gibi iddialı bir cümle söylediği öğrenildi. Görüşmeler bittiğinde de Howard'ın yeni adresinin Rox veya Lakers olacağı yazıldı.

Karar günü geldiğinde de zaten Dwight'ın hiçbir zaman lider olamayacağı bir kez daha görüldü. Kararın twitter yoluyla açıklanacağı yazıldı. Daha sonra Rox'a gittiği haberleri düştü. Hemen ardından buna yalanlama geldi ve verilmiş bir karar yok dendi. Arkasından yüzde 50-50 ihtimal dendi, Lakers yönetimiyle buluşacak haberi çıktı ve son olarak da Howard Rox'la anlaştığını yazdı. Ben yazarken yoruldum, takip edenler bilir gerçekten çok çok saçma bir akşamdı ve arap saçına döndü işler. Sonuç olarak Howard artık Houston'da oynayacak. Tabi Gencolar olarak her ne kadar karara sevinsek de Howard'a gereken tepkiyi koyduk.
             


Tanrı parçacığımız Kobe Bryant'ın yaptığı gibi Howard'ı unfollow da ettik. Yani sonuç olarak Howard'ın gidişi biz Gencolar'ı memnun etti. Lakers için nasıl bir yol var diye soran olursa o da belli oldu. Bu seneyi tamamen rölantide geçireceğiz ve tek yıllık anlaşmalarla kadroyu dolduracağız. (bkz 1yıllık mini mid level'a Kaman) 2014 yazında da Nash hariç kontrat kalmayacağı için en az 2 süperstarla anlaşma sağlayabiliriz. Muhtemelen Kobe'yi 10 milyon civarı bir kontratla tutup gerisini de Mitch reyizin maharetlerine bırakacağız. 2014 yazı için Lakers adına dedikodular şimdiden başladı. Lebron ve Melo en çok ismi geçen isimler ama ben Melo'nun Lakers'a daha yakın olduğunu düşünüyorum. Hem Kobe'yle arası çok iyi hem de burada gerçekten başarılar kazanabilir. Hem sahip olduğu cap boşluğu hem de pazar avantajı göz önüne alındığında Lakers 2014 yazında çok büyük işler yapabilir. Yine de Kobe-Gasol ikilisini Lakers forması altında belki de son kez izleyeceğimiz bu sezon bizler için buruk geçecek.

Yani kısaca özetleyecek olursak Rockets Howard'a duymak istediklerini söyledi, Lakers ise doğruları ve olması gerekenleri... Howard da karakterine uygun olarak daha kolay yolu seçti ve Rockets'a gitti. Orada üzerinde daha az baskı olacaktır ve tüm şehir onun yanında olacak. Lakers ise yoluna devam edecek ve 2014 yazının en çok dikkat çeken takımı olacak. Kobe'nin bu sezonki Rockets maçlarına ekstra motivasyonla çıkacağını bilmek için kahin olmaya da gerek yok. Hele bir sağ salim dönsün de... Gencolar mı? Biz de şimdilik aşağıdaki şarkıyı dinleyip efkarlanıyoruz ve en başta paylaştığım fotoğrafın gerçek olması için çeşitli ibadetlerde bulunuyoruz...


29 Nisan 2013 Pazartesi

Balık Sezonu Açıldı


Sezon başı deliye sorsan böyle olacağını tahmin edemezdi. Olacağı varmış. Sezon başlayana kadar namazdan niyazdan ayrılmayalım. Bu süre içinde Gencolar ziyaret ettiği her türbe, cami ve dergahtan fotoğraf paylaşacaktır. Bu hassasiyetin tüm Lakers camiasını sarmasını istemekteyiz. Hepinizin fotoğraflarını lakersgencolari@gmail.com adresine bekliyoruz. Kobe Bryant'ın asaleti hepiniz sarsın. PEACE OUT.

4 Nisan 2013 Perşembe

Tüm Kıtalarda Şampiyonluk Şarkıları Lakers İçin Söylenmeye Başlasın [Şiirli + Capsli]



Sakal, bıyık ve buraya yazılamayacak bir sürü totemi geride bırakıp gençliğimizi koyduk yola. Hayatında beş numara bile görmemiş Genco Biraderler olarak saçımızı üç numara yaptık. Her yeni turda bir kez daha üç numaraya vurdurulacak -vurdurmak?- olan bu saçlar eşten, dosttan ve sevgiliden bizi uzak koydu. Ayrıca sakallar da elenene kadar uzayacak. Duygulandığınızı hissediyorum. Biz de öyle.. Ben de şiir yazdım işte.


biliyorum finale giden yollar kapalı
zaten hiç inanmamıştın sen de
ama nasıl da unutmuşum bu inancın tek taraflı olduğunu?
tek taraflı umut insanı nasıl da aptallaştırıyor.
istemez miydin sen de, elyaf bilek ispanyol çıksın oynasın tıpkı şampiyon gibi?
ya da küçük ninja kursun bileğini ve desin: 'road to staples.'
ah, görüyor musun? hala umut ediyorum.

gönlümün en derinlerde sonsuz bir hezeyan var
bilmem ki bu gönül nasıl dayanır bunca hayal kırıklığına?

önce bir atletizm vardı şampiyonluk ile bizim aramızda
sonra bir de alevli üçlü çıktı, geldi ardına kadar
sonra popoviç hatta enes kentır taa ardına kadar
sonra hepsi çıkıp geldi
en son bir korku aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın tüm madalyaları duvara astın
ben masanın üzerine koydum umutlarımı
ve dedim ki
tüm kıtalarda şampiyonluk şarkıları söylenmeye başlansın
afrika dahil.

eto.

Şiir yazarken büyük harf kullanmayı sevmiyorum.

28 Mart 2013 Perşembe

Başkan'ın canı için El-Fatiha



NBA tarihinin en büyük karakterini kaybedeli tam 40 gün oldu. Los Angeles Lakers'ı satın aldığı tarihten beri ne Tahkim'e ne de Federasyon'a yedirdi. Her daim taraftarın yanında oldu, deplasmana gitmek isteyenleri eli boş göndermedi. Eli darda kim varsa onun yardımına koştu. İçkisi, kumarı vardı ama iyi adamdı. Kumarda da iyiydi hani.

Neyse gelelim konumuza.

Büyük başkanımız bizi bırakalı 40 gün geçti. 40 acı dolu gün. Elimizden gelen hiçbirşey yok. Ancak rahmetlinin ardından hepimiz bir kez Fatih okusak, merhumun ruhuna rahmet inse güzel olmaz mı? Lütfe ALLAH ADI İÇİN EL FATİHA!


 

Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdü lillâhi rabbil'alemin. Errahmânir'rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în, İhdinessırâtel müstâkim. Sırâtellezîne en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.

Fatiha Sûresinin Anlamı (Manası)

Hamd, âlemlerin Rabbi, merhametli olan, merhamet eden ve Din Günü'nün sahibi olan Allah'a mahsustur. (Allahım!)
Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.


12 Şubat 2013 Salı

Bulgaristan'a Kayağa Gidilir Mi?

Ya aslında tek sıkıntı şu klavyenin başına geçmekte, yazmaya başladı mı insan devamı geldikçe geliyor. Şimdi hazır kış bitmeden şu konuya bir el atayım istedim. Malum havalar soğudu mu, yapılan ilk plan kayağa gitmek oluyor, çoğu zaman da oraya mı gidelim, buraya mı gidelim, yok orası pahalı, burada pistler kısa, öteki yerde skipass pahalı derken programlar genelde hayata geçemiyor. Bir de Bulgaristan mevzusu var tabii. 'Abi Bulgar hem ucuzmuş, hem de pistler uzunmuş.' geyiği ise kayak muhabbetinin vazgeçilmezinden. Malum şu yaşlarda çoğumuz kalkıp da Alplere kayağa gidemiyoruz, hatta hayalini bile kuramıyoruz. Ama Bulgaristan fikri kulağa çok daha makul geliyor.



Peki durum gerçekten öyle mi? Bu sorunun cevabını ilk ağızdan, arkadaşlarla ay başında yaptığımız 5 günlük Borovets seyahatinin ardından sizlerle paylaşmaya karar verdim. Burada yapmanız gerekenleri, ödeyeceğiniz paraları ve yapmamanız gerekenlerle sizlere olabildiğince paylaşacağım.

İlk etapta Bulgaristan'a girebilmek için, eğer yeşil pasaportunuz veya hali hazırda geçerli Schengen vizeniz yoksa, vize almanız gerekiyor. Vize almak içinse en az 6 ay geçerliliği olan bir pasaporta ihtiyacınız var. Vize almak için internette araştırdığınızda karşınıza çıkan ilk yerlere girip de bakmayın, vize başvurunuzu konsolosluk üzerinden yapın. Daha doğrusu konsolosluğu arıyorsunuz, sizi Harbiye'de pek çok ülkeye vize veren bir yere yönlendiriyorlar, vizenizi oradan alıyorsunuz. Merak edenler veya gidecek olanlar vfsglobal.com/bulgaria/turkey sitesine girip detayları oradan öğrenebilirler. Vize için gerekli evraklar Schengen için istenen evraklarla neredeyse aynı, vize ücreti ve hizmet bedeli de aynı şekilde. Vize için 60€, hizmet bedeli olarak ise 25€ ödüyorsunuz ve vizenizi 5 iş günü içerisinde alabiliyorsunuz. Verilen tavsiye alabilirseniz Schengen almanız, hiç değilse isterseniz gezersiniz deniliyor. Bulgaristan Avrupa Birliği'ne girdi, ancak henüz Schengen verme yetkisine sahip değiller.



Buradan sonra yazımı biraz daha özelleştirerek Borovets için konuşacağım, malum Bansko veya Pamporovo'ya gitmedim, ancak fiyatlar ve pistlerin kalitelerinin benzer olduğu söyleniyor. Yani burada bahsedeceklerim diğer kayak merkezleri için de üç aşağı, beş yukarı geçerli olacaktır. Borovets İstanbul'dan yaklaşık olarak 520km uzaklıkta, yani yol otomobille yaklaşık olarak 6 saat sürüyor, bu süreye ve yola Edirne'de Köfteci Osman'da yemek molası ve sınır kapısında bekleme dahil. Sınırda pek sıkıntı yaşamıyorsunuz, yani biz giderken pek sıkıntı yaşamadık. Otobüs konusunda net bir şey söyleyemiyorum, ancak tahminimce otobüs seyahati otomobilden 1.5-2 kat daha uzun sürebilir.

Borovets'te piste yakın oteller olduğu gibi otomobille 10 dakika civarında mesafelerde de nispeten daha ufak ve daha uygun fiyatlı konaklama imkanları mevcut. Pistlerin yanıbaşındaki otellerdeki odalar fiyat olarak (booking.com'dan baktığım kadarıyla) kişi başı 70 Lira civarlarından başlıyor. Burada bahsedeceğim fiyatlar 4 kişilik odalar için, malum bu yazıyı okuyanların çoğu öğrenci olacağından herkes masrafları en düşük tutmaya çalışacaktır. Biz tatilimizde piste daha uzak ve daha uygun fiyatlı olanakları tercih ettik. Kaldığımız 4 kişilik bungalow'lar kişi başı yaklaşık 50 Lira civarında fiyatlara sahip. Tabii bu fiyatlar Türkiye'deki gibi tam pansiyon fiyatları değil, oda+kahvaltı fiyatları.


Kayak kiraları için 20-30 Lira aralıklarında fiyatlar duydum, ancak kendi kayaklarımızla gittiğimizden bu konuda net bir fiyat veremiyorum. Zaten kiralar kayakların modeline göre değişiyor. Günlük skipass'ın fiyatı ise 55 Leva. Bir saatlik tek kişilik kayak dersi ise 40 Leva'ya mal oluyor. Pistlerin kalitesi ve uzunluğu ise muazzam. Borovets'te her seviyeye uygun ve uzun pist bulmak mümkün. Ancak pistlerin genelini kırmızı (intermediate) pistler oluşturuyor. Ayrıca Borovets'de belirli pistlerde gece ışıklandırma mevcut ve hava karardıktan sonra kayak yapmaya devam edebiliyorsunuz.

Yemek fiyatları ise makul, bir öğününüzü biranız dahil 20 Leva'ya halledebiliyorsunuz, ki orta boy pizza yiyorsunuz, yani doyuyorsunuz. Ayrıca içkilerin fiyatları da tahmin edeceğiniz gibi çok daha uygun, sırf içtiğiniz içkilerden bile büyük kâr etmeniz mümkün. Eğer kayak ekipmanınız yoksa veya eksikse sakın alışverişinizi gitmeden yapmayın, ekipmanlar orada Türkiye'de olduklarından çok daha ucuz. Ayrıca ünlü markalara neredeyse %50 daha uygun fiyatlara ulaşabiliyorsunuz.



Dönüş yolculuğundaysa dikkat etmeniz gereken nokta alışveriş. Olur da Duty Free'den içkiydi, çikolataydı alırım diyorsanız benim tavsiyem o işi Kapıkule'den önce yapmanız. Çünkü bizim Duty Free'lerimizde bildiğiniz gibi her şey sınırlı, ayrıca Kapıkule'de ürünler havalimanlarında olduğundan biraz daha pahalı. Her ne kadar Bulgaristan'dan alacağınız ürünlerin kalitesi daha kötü olabiliyor dense de, o riski almaya değer. Veya getirmek istediğiniz fazla içkiyi önceden alıp bavulunuza atın, istiyorsanız Duty Free'den tekrar alın. Gümrük memurları dönüşte de bagajınızı boşaltıp içerisine bakma yetkisine sahipler, ancak benim anladığım kadarıyla tatile gittiğinizi veya tatilden döndüğünüzü anlayınca pek de uğraşmıyorlar.

Şimdi özellikle masrafları toparlayalım:
Otomobil Yolculuğu: 1200km'lik yolculuk. Benzinli veya dizel, basa basa gittiğimizi varsayalım. Benzinli otomobil için 60l'lik iki depo benzin ile 300x2=600 Lira
Dizel için: 40l'lik iki depo dizel ile 180x2=360 Lira
Ayrıca yurtdışına çıkabilmek için otomobile yeşil sigorta yaptırmak gerekiyor ki aylığı 180€ civarlarına mal oluyor.
Konaklama: Kişi başı oda+kahvaltı gecelik 50 Lira
Yeme-İçme: Öğün başına 25 Lira'dan 25x2=50 Lira (ekstra biralar dahil)
Kayak Kiralama-Skipass: 25+65=90 Lira
Günlük Masraf: 50+50+90=190, 10 Lira da benden 200 Lira.
Bu masraflara ek olarak dediğim gibi yeşil sigorta ve gerekiyorsa vize masrafları ekleniyor.



Tabii bu masrafları yemeden içmeden kısarak azaltmak mümkün.
Türkiye'de İstanbul'a en yakın ve fiyat olarak en uygun Kartepe'yi ele alırsak günübirlik paketler 130 Lira civarlarında, otellerde konaklama ise 100 Lira civarında. Ki en basit matematikle günlük masrafınız 230 Lira oluyor ki, bu haliyle bile Bulgaristan'dan pahalıya geliyor.

Fiyatı, pistlerin kalitesini ve sunduğu ekstra deneyimleri düşününce açıkçası ben fırsatı bulduğum sürece Türkiye'de kayak tatili yapmak yerine Bulgaristan'a gitmeye devam etmeyi düşünüyorum. Yani sözün özü: Evet, Bulgaristan'a kayağa gidilir. Gerçi onca şey yazdım, bence siz de aynı sonuca varmışsınızdır.

Not: 1BGN≈1.2TRY

7 Şubat 2013 Perşembe

Lakers Gündemi #4


Öncelikle bu yazıyı okuyan tüm Lakers taraftarlarından bir isteğim var. Lütfen boy abdestlerinizi bir tazeleyin arkadaşlar. Çünkü bu başımıza gelenlerin başka bir açıklaması yok. Gidin tam bir temizlenin öyle gelin okuyun yazıyı.

Takım son 7 maçta 6 galibiyet aldı. Son 3 galibiyetimiz de deplasmanda. Derecemiz 23-26'ya geldi. Nasıl kötü başladıysak toparlayamıyoruz bir türlü. Fakat sene başından beri ilk kez olumlu sinyaller veriyoruz. İçeride kazandığımız Thunder maçından sonra camia olarak "Lan acaba olur mu?" havasına girdik. Oyun olarak ciddi bir toparlanma var. Bunun en önemli sebebi de başta Kobe olmak üzere topu paylaşmaya başladık. Kobe atmayı tamamen 2.plana attı ve dümeni ele aldı. Nash daha skorer konuma geçti, Clark müthiş bir çıkış yakaladı,Gasol benche geçip üstüne Blake de dönünce 2nd unit bir toparlanma gösterdi ve parçalar ilk kez oturdu Lakers adına.

Ama yine şanssızlığımız baş gösterdi. Önce Suns deplasmanında öndeyken Howard bir kez daha omzundan sakatlandı. Sakatlığının diğerlerine göre daha acı verici olduğunu söylemişti zaten son 3 maçtır da oynayamıyor. Detroit maçını 20 sayıdan defalarca veriyorduk. Sene boyunca toplam 2 tane serbest atış kaçıran Nash o maçın son anlarında 2 tane üst üste kaçırdı. Ama asıl şanssızlıklar bunlar değildi maalesef. Nets maçında sakatlanan Pau Gasol'ün 6-8 hafta arası sahalardan uzak kalacağı açıklandı. Ameliyat olması gerekirse 3 aya kadar uzayacakmış bu süreç. Çok moral bozucu bir haber. İşler git gide 03-04 sezonuna benzemeye başladı. Gasol tam da ritme girmeye başlamıştı. Uzun rotasyonumuz bir kez daha Clark-Jamison-Sacre üçlüsüne kaldı. Bu haberden sonra Kobe de ince yollu Howard'a mesajı verdi. Kobe'nin "Bazen acıya karşı oynamanız gerekir." açıklaması var. Şu ana kadar bu geceki Boston maçı için Howard konusunda henüz bir haber yok, hala "day-to-day" gözüküyor. Çok çok ciddi bir durum yoksa Kobe'nin dediği gibi acıya karşı oynaması lazım.

                               

Sakatlıklar gerçekten moral bozucu. 3 tane daha deplasmanımız var. Sırasıyla Boston-Bobcats-Miami ile oynayacağız ve en az 3'te 2 yapmak zorundayız. Howard dönerse mümkün gözüküyor. Daha fazla moral bozmadan güzel şeylere gelelim. Önceki yazıda Thunder maçının önemli bir sınav olduğunu söylemiştim. Başarıyla verdik bu sınavı. Çok keyif veren bir galibiyet aldık. Kobe müthiş bir değişim gösterdi. Her ne kadar son 2 maç biraz daha atmaya yönelse de bu yükselişte büyük payı var. 2 kez arka arkaya 14 asist yaptı. 3 kez triple-double'ın kıyısından döndü. Onun bu değişimiyle takım da birbiriyle oynamaktan keyif almaya başladı. Hücum iyiden iyiye akıcılık kazandı. Bunun sayesinde savunmada da gözle görülür bir düzelme var. Bu 7 maçlık dönemde sadece Minnesota'dan (100) ve Hornets'den (106) 100+ sayı yedik.

Nihayet işin ciddiyetine varmış gibiyiz. O kadar galibiyet aldık hala %50'nin 3 maç gerisindeyiz. Biraz geç kalınmış bir ciddiye alınma bu. Umarım play-off treni için çok geç değildir. Ancak böyle oynamaya devam edersek ve başka sakatlık olmazsa ben play-off yapacağımızı düşünüyorum. Oraya geldiğimizde de kimse bizimle eşleşmek istemeyecektir. Söz konusu Lakers olunca kesin konuşamıyorum. Şu yazıyı hazırlarken bile biri sakatlanmış olabilir çünkü.

Bu arada Howard'ın da kalmak istediğine dair haberler çıktı. Kupchak reyiz de "Kalacağından eminiz, onu takas etmeyi kesinlikle düşünmüyoruz." tarzı bir açıklama yaptı. Başta Kobe olmak üzere saha içinde herkes Howard'a yardımcı olmaya ve onun etkinliğini arttırmaya çalışıyor. Bunlar güzel gelişmeler tabii. Howard'ın dominant olduğu maçların çoğunu kazandık. Ben daha önce de söyledim bizle sözleşme uzatacağını düşünüyorum. Bu arada Kobe'nin açıklamalarına fazlasıyla katılıyorum. Howard cüssesinde bir adamın acıya tahammülünün biraz daha fazla olması lazım. Umarım bu geceki Boston maçıyla birlikte döner.

                         

Asıl ayrı bir paragraf ayırmak istediğim bir adam var. Earl Clark... Sene başında kadro da bile düşünülmüyordu, sakatlıklar olmasa belki de hiç şans bulamamaya devam edecekti ancak şans bulur bulmaz müthiş bir çıkış gösterdi. Müthiş yürek koyuyor ve bizim ihtiyacımız olan enerjiyi fazlasıyla verdi. Son sakatlıklardan sonra daha da önemli bir konumda artık. Şampiyonluk senesinde Ariza'nın verdiği katkının daha fazlasını veriyor. Son 1 aydır %50'nin üstünde bir isabetle 11.6 sayı 9.4 ribauntla oynuyor ayrıca istatistiklere yansımayan katkıları fazlasıyla mevcut. Haklı olarak takım arkadaşlarının da saygılarını kazanmış durumda. Gencolardaki en büyük "Arizasever" olarak bu performansı en çok beni mutlu ediyor, yürüyedursun....

Son olarak bu maçlarda acayip hareketler oldu. Kobe'nin Nets defansını parçalayıp Humphries ve Wallace'ı aynı anda potaya sokmasını sanırım herkes izlemiştir. İzlemeyenleri şuradan alalım. Gerçekten müthiş. 35 yaşında ve dirseğinde hafif bir sıkıntısı bulunan bir adamın bunu yapması... Kobe çok büyük adam gerçekten. Bir de Detroit deplasmanında yeni bir .4 olayı yaşadık. Kenarda müthiş bir oyun çizilmiş. Kobe çaresiz gibi gözükürken bir anda potaya yönelen Clark'ı buldu ve o da smaçla bitirdi. O pozisyon için de şuradan alalım. Kobe'nin mimikleri filan süper. Güzel şeylerin hep arkasındayız. D'Antoni hocamı da bu güzel oyun için tebrik ediyoruz buradan.

Yazının sonuna geldik. Lakers için bir türlü her şey yolunda gitmiyor ama ben her şeye rağmen play-off'a kalacağımızı düşünüyorum. Sonrasını o zaman geldiğinde düşünürüz. He unutmadan bu gece için "Ananızı Bacınızı Celtics gibi..."

Erkek Dedikodusu #5


Aylar sonra mikrofon başına geçince işler gerçekten istediğimiz gibi olamayabiliyormuş. Çirkinleşebilme sınırlarını aştığımız yetmezmiş gibi, fazla derecede daldan dala atladığımızı da belirteyim. En boş konuştuğumuz kayıt olabilir. Ben tabii ki çok beğendim. Boş olan şeyler iyidir deyip götürün. Dedikoduyu ciddi manada damarlarınızda hissedeceksiniz.

Faruk ben daha fazla bir şey yazamıyorum abi.




6 Şubat 2013 Çarşamba

Gencolar Sixtape #4



Selamlar. Galiba Faruk bu serinin gününü Cumartesi olarak belirlemiş ama ondan başka da gününde yayınlayan olmamış. Olsaydı problem vardı zaten.

Ben pek müzik dinlemem ya da şöyle söyliyeyim, her şeyi dinlerim ama ilk kez dinleyip beğensem bile "aa bu grupta neymiş?" diye merak etmem. O yüzden pek müzik bilgim yoktur. Genelde film müzikleri dinlerim zaten ya da enstrumental. 

Yine de benim için yerleri özel 2-3 şey var tabii ki müzik adına, en başta da The Smiths gelir. 4-5 yıl önce lisede Manga falan dinlerken (manga'ya bok atmıyorum, iyi şarkıları var) ablamın oda da dinlediği müziklere ilgi duymaya başladım. Nirvana, Pearl Jam, The Smiths o günlerden geriye kalanlar. Burdan ablama da selam olsun.

Ha, peki niye Asleep? 3-4 gece önce habersiz şu filmi izliyordumki soundtrack'inde asleep de varmış. (müthiş film, tavsiye ederim) Benim için daha iyi The Smiths şarkıları var ama bu günlerde en güzeli Asleep.

Gencolars'ın şarkılara gelince; vallaha doğuş ve eto'nun paylaştıkları dışında diğer 3 şarkıyı bilmiyorum bile. Moby baya baya Bedük'e benziyormuş.




Doğuş / Beirut - Elephant Gun
Ege / Moby - Lift Me Up
Eren / Pearl Jam - Nothingman
Faruk / T.I - Ride With Me
Buğra / Kanye - Welcome The Heartbreak feat Kid Cudi

29 Ocak 2013 Salı

#COUNTONKOBE

Nike'ın son Kobe reklamını izlediniz mi? İzleyin. Kobe Bryant reklamı olmasından bağımsız (yalan) Nike'ın en iyi reklamı olabilir.



Bu da reklamdaki metin, muazzam.


“This is how the world works. The sun shines. The grass grows. Kobe Bryant arrives to practice at 3. The other three. Chickens bock, bock, bock. Broccoli can fight cancer. Rice provides energy. Kobe eats rice, broccoli, chicken and the world turns.
“Earthquakes shake, bakers bake, Kobe Bryant shakes and bakes defenders. Philosophers ponder existence, scholars read, Kobe Bryant takes everyone to school. Rain falls, waterfalls dump water, Kobe owns the bucket, that bucket. Snakes are light, low and fast.
“Kobe’s shoes are like snakes. Bees sting when threatened. Kobe Bryant is never threatened. Best is ahead of better. The basket is ahead of the ball. Kobe is light years ahead of them all. This is the way it was, this is the way it is, this is the way it will be.”

28 Ocak 2013 Pazartesi

Uykusuz Her Gece #4

  • İlk olarak haftanın en kötü haberiyle başlamak gerek. Rondo büyük ihtimalle sezonu kapattı sakatlık nedeniyle. Geçen yıl Rose, Rubio'nun yaşadığı sakatlığın benzeri, hatta aynısı, o yüzden sezonun geri kalanını geçtim, gelecek sezon Kasım - Aralık gibi basketbol oynayabilecek. 
  • Dün Rondo'nun sezonu kapattığı haberi düştüğünde Boston evinde Miami ile oynuyordu. Doc Rivers ve seyircilerin haberi olmasına rağmen oyuncuların yoktu. Şu da maç sonu haberi öğrenen Pierce'ın tepkisi.
  • Geçen hafta açıklanan All-Star ilk 5'lerinden sonra yedek takımlar da belli oldu. Doğu'da ilk 5 çıkacak Rondo'nun dünkü sakatlığından sonra onun yerine NBA yönetimi bir kişiyi daha ekleyecek Doğu kadrosuna. Benim için Doğu'da ve Batı'da dışarıda kalan birer adam var hak etmesine rağmen. Josh Smith ve S. Curry. Özellikle Curry'nin seçilmemesi çok büyük haksızlık.
               Batı: Duncan, Lee, Aldridge, Westbrook, Harden, Randolph, Parker.
               Doğu: George, Holiday, Chandler, Noah, Deng, Bosh, Irving.
  • New Orleans Hornets gelecek sezon New Orleans Pelicans oluyor. Bu da logoları. Pelikan komik bir hayvan olduğu için hafif vahşi bir pelikan yapmışlar, iyi de yapmışlar.
  • Memphis - Cleveland arasında da ufak çaplı bir takas oldu. Memphis Ellington, Speights'in karşılığında Leuer'i aldı. Bu rotasyon, pozisyondan ziyade maddi açıdan önemli bir takastı Memphis için. NBA'in en küçük pazarlarından biri oldukları için şimdiden bütçeyi rahatlatmaya çalışıyorlar. Tabii Batı'da zirveye oynadıkları sezonda benchin önemli elemanlarından ikisini vermek zorunda kalmaları üzücü.
  • Bir de iyi haber verelim, Derrick Rose dönüyor. En geç All-Star arasından sonra, yani 2 haftaya kadar Rose'u yine izleyebileceğiz. 
İLK 5
         

Kyrie Irving... Cavs bu hafta 3 maça çıktı ve 3'ünü de kazandılar. Tabii 35 - 4 - 4 ortalamalarıyla oynayan Irving de başroldeydi. İnanılmaz bir yetenek, ligin elit guardları arasına girdi 1,5 yılda.


Kevin Durant... Haftayı 31 sayı 6 ribaund 6 asist ortalamalarıyla kapattı. Her maç 30 atmayı geçtiğimiz yıllarda da yapıyordu ama bu sene üstüne asisti de ekledi.


Carmelo Anthony... Haftayı şut yüzdesi düşük de olsa 31 sayı 6,5 ribaund ile kapattı. Daha dün gece 42 sayı attı.


Lebron James... 29 sayı 11 ribaund 8 asist. Lebron için küçük insanlık için büyük bir istatistik.


Ersan İlyasova... Sezon başından beri uyuyan Ersan kendine geldi. 25 sayı 11 ribaund'la oynadı bu hafta. Şut yüzdesi vs. her şeyi arttı. Aldığı sözleşmenin baskısından da kurtulmuş gözüküyor. Hiç bozmasın...

Çaylak


Damian Lillard... Her hafta olduğu gibi. Kısıtlı Portland kadrosunu playoff potasında tutmayı başardı şu ana kadar Batum ve Aldridge ile birlikte. Çaylak sezonunda bu sorumluluk, büyük iş.

Takım



Duncan - Popovic'siz oynadıkları bu haftayı da mağlup olmadan geçtiler. Ligle dalga geçiyor adamlar...

27 Ocak 2013 Pazar

Gencolar Sixtape #3


Cumartesi olarak ayarladığımız bu seri bir kez daha gününden saptı. Bunun için size açıklama yapacak değilim. Malumunuz Farük nasıl insanlar olduğumuzu anlatan bir yazı yazmıştı.

Bilerek ve isteyerek bugüne kadar paylaşmadığım Mumford ve Oğlanları'nı kendi yazı günüme bırakabildiğim için çok mutluyum. Yaklaşık iki sene önce bir radyo programanı dinlerken tanışmıştım kendileriyle. Kimseye çaktırmadan dinlemeye başladım. Dinlediğim şeylerin fazla yayılmasını sevmiyorum. Lisede Sagopa bu kadar yayıldığı için bugünlere geldim mesela. Bir gün Farük'ün de Mumford paylaştığını görünce artık zamanı gelmiş dedim. Hayatımızın her şekilde kesiştiğini göz önüne aldığımızda, hiç konuşmadan bu oğlanları sevmemize de şaşırmadım -İzmir kızları, selamlar!-. Ara sıra favori şarkılarımızı özel mesajlarla gönderip birbirimize yürüdükten sonra artık tüm şarkılarını hatim ettiğimi söyleyebilirim.

Tüm şarkıları ayrı keyif olmakla birlikte içinde bulunduğum ruh haline en çok uyanı seçtim. Göz yaşları olmayan bir zamandan ve tekrar sevmekten bahsetmişler. Korkularınızı atın falan diyorlar. Bu çocukların bir bildiği vardır. Umutlu erkek seven kızlar..

Gencoların şarkıları hakkında fazla yorum yapmıyorum. Klişe sıralamasına göre bir liste yaptım. Herkes gereken mesajları alsın. Çirkinlik benim işim.




Eren: Mumford and Sons - After The Storm
Faruk: Piston - Adanalı
Ege: Depeche Mode - Walking İn My Shoes
Doğuş: Lana Del Rey - Dark Paradise
İbrahim: Kings of Leon - Closer
Buğra: Red Hot Chili Peppers - Snow

26 Ocak 2013 Cumartesi

Lakers Gündemi #3


Geçtiğimiz günlerde söz verdiğimiz gibi Lakers yazısıyla karşınızdayız. Hazır son maçların çoğunu izlemişken de bana kaldı yazı. Malumunuz Lakers'ta işler hiç yolunda gitmiyor ve şampiyonluk hedeflenen bu sezonda play-off dışı kalma ihtimalimiz kuvvetle muhtemel. Peki neden böyle oldu?

Aslında bu sorunun cevaplarını önceki yazılarımızda da vermiştik. Değişen pek bir şey yok. Birlikte oynamaktan pek de zevk almıyor gibi duran, savunmayla yakından uzaktan ilgisi olmayan ve bitse de gitsek havasındaki bu takımın şu hali hepimize acı veriyor. Lakers en kolay gözüken maçlarda bile rakibe teslim oldu ve şu an 18-25'lik çok kötü bir dereceye sahip. 2012'nin sonlarına doğru olumlu sinyaller vermiştik aslında. Özellikle Staples Center'da kazanılan Knicks maçı sonrasında "İşte şimdi geliyoruz." yorumlarını yaptık. Fakat 2013 facia geçiyor bizim için.  3-10'luk derecemiz var 2013'te ve çatlaklar iyice belirginleşmeye başladı.

Baştan başlayalım. Koç D'Antoni'ye karşı Gencolar'da Eren'le benim tavrımız malumdu. Şu ana kadar D'Antoni'nin yapmasını beklediğim her şeyle ne yazık ki karşılaştık. Takımın kontrolünü kaybetmiş gibi gözüküyor. Bu kadar büyük egoları idare etmek büyük iş. Onun altından kalkabileceği bir iş değildi nitekim şu ana kadar da bana göre kalkamadı. Savunma performansımız giderek düşüyor ve hatta dibe vurdu. Hemen her takımdan 100+ yeme potansiyeline sahibiz. Burada tabii ki oyuncuların da suçu büyük ancak koç da pek faydalı olmadı.

Bir diğer konuda sürelerin dağılışı. D'Antoni geldikten sonra performansı yükselen Jamison ve Meeks sırayla kesiği yediler. Benchin en önemli 2 oyuncusunu neden gözden çıkardı ben bir anlam getiremedim. Formda ve mücadeleci Hill'e süre verip Jamison'ı kesti açıklamalarına katılabilirim. Ancak sahada Duhon varken Meeks'in maçı benchte izlemesi beni çok şaşırttı. Sene başından beri süre almasını beklediğim Earl Clark son sakatlıklar olmasa büyük ihtimal benchte çakılı kalacaktı. Clark demişken aldığı sürenin hakkını fazlasıyla veriyor. Yürüyedursun...

Bir kez daha diyorum ama bu takımın koçu bana göre Phil Jackson ya da D'Antoni'den daha tecrübeli bir isim olmalıydı. Takım psikolojik olarak ağır darbeler aldı ve koçun bu işi şu ana kadar kotaramadığı çok açık. Tecrübeli bir koç olsaydı üst üste bu kadar mağlubiyetlerin alınmayacağı iddiasındayım. Şu saatten sonra bir koç değişikliği gelmesini beklemiyorum çok ekstra bir sıkıntı olmadıkça ama P-Jax olayında keşke işi ego savaşına dönüştürmeseydik. Anladığınız üzere benim gözümde şu takımın koçu Phil Baba olmalıydı.

                             

Madem yukarıda rotasyon, sakatlık dedik oradan devam edelim. Bu sezon bir lanet var üstümüzde bu açık. Büyük dörtlümüz -yanlış olmasın- sadece 10 maçın tamamında beraber oynayabildi. Nash zaten sene başında bir gitti bir daha uzun süre göremedik. Dwight da beli yüzünden %100 değilken bir de üstüne son maçlarda omuz sakatlığı çıktı. Gasol'ün dizleri malumken bir de suratına aldığı darbeden dolayı maçlar kaçırdı. Üstüne gayet iyi bir sezon geçiren ve mücadeleye hasret olduğumuz şu sezonda yüreğini ortaya koyan Hill sezonu kapattı. Blake de aylardır yok ve ne zaman döneceği hala belli değil. Yani bir türlü bir araya gelemedik. En zorlu deplasman turnemizde bir ara sahada Duhon-Morris-Clark-Ebanks-Sacre vardı sahada. Hem de maç koptuktan sonra değil. Ürperdim resmen. Takımın bir arada oynayamaması da bir türlü ritme giremememize sebep oldu. Bu kadar yeni kurulan bir takım için çok büyük bir handikap.

Takımın ana sorunlarından biri de Dwight Howard'ın huzursuzluğunun artması. Howard'ın hücumda az kullanılmaktan şikayetçi olduğu haberleri vardı. Hatta son dönemde Lakers'la sözleşme uzatmayacağı, Lakers yönetiminin de bu yüzden onu takas edeceği haberleri bile çıktı. Saha içinde de özellikle bir kaç maç çok net olarak umursamazları oynadı Howard. Zaten fiziksel olarak %100 değildi üstüne moral olarak da çökünce Aaron Gray'den filan blok yemek gibi saçma sapan işlerde bulundu. Kariyerinde 3 kez maçtan atılmış Howard, ikisi bu sezon. Howard'ın bu çıkışı sonrası doğal olarak gözler Kobe'ye çevrildi. O da "Ben Dwight'a yardımcı olmak için elimden geleni yapıyorum, yaparım." tarzı bir açıklama yaptı. Dwight Howard'ın agresif olduğu neredeyse tüm maçlarımızı kazandık. O konsantre olunca ne kadar etkili bir oyuncu artık bunu söylememe gerek yok. Maçın içinde oldukça savunma konsantrasyonumuz artıyor, hücum akıcılık kazanıyor. Burada Nash'e büyük sorumluluk düşüyor. Bazen topu Kobe'den almalı ve Howard'ı maçın içinde tutmalı.

Top paylaşımı gerçekten çok önemli. İşler Kobe'nin zorlama bire birlerine kaldığı zaman hücumda zorlanıyoruz. Kobe'nin "Eeeeh yeter bırakın topları bana." modundan çıkması lazım. Ama burada tek suçlu Kobe değil. Takım arkadaşlarının biraz daha agresif olması lazım. Hücumda çok durağan kaldığımız dönemler var. Ayrıca topların da Nash üzerinden dönmesi herkes için daha iyi olacaktır diye söylemekten dilimizde tüy bitti. Bu kadar çok hücum silahı olan bir takımın 90 sayı civarında kalması kabul edilemez.

                                  
Tabii ki işler bu kadar kötü giderken takas dedikoduları da iyiden iyiye arttı. Yukarıda da belirttiğim gibi işlerin içine Howard da dahil oldu. Hatta bazı yerlerde Nash bile yollanıyor. Ben şu noktada Howard takasının imkansız olduğunu düşünüyorum. Keza Nash'in de takas olmayacağı bence kesin. Bir şekilde Howard'ın mutluluğu sağlanır ve sözleşme uzatıp burada kalmaya devam eder. Ancak işin diğer tarafındaki Gasol için artık takas kaçınılmaz gibi. Kendisi de yaptığı açıklamalarda yakın zamanda bir takas beklediğini söylüyor. Ne yazık ki 2 sene önceki Dallas serisinden bu yana Gasol bir kaç kıvılcım hariç çok vasattı. Son olarak sakatlandıktan sonra benchten geliyor. Performansı biraz olsun artmasına rağmen kendisi bu durumdan memnun olmadığını söyledi. Gasol'ün market değeri düşmüş durumda fakat başımızda Mitch varken her şey olabilir.

Birçok senaryo var Gasol'le ilgili. Üçlü takas senaryoları, Espn trade machine'de yapılmış takaslar filan havada uçuşuyor. Benim gönlümden tabii ki Josh Smith takası geçiyor ama bunun zor olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde bir değişim gelmesi kaçınılmaz gibi. Bir de ek olarak Hill'in sakatlığı sonrası Lakers'ın veteran bir uzun peşinde olduğu haberleri var. NBA yönetiminden Hill'in kontratı kadar bir boşluk talebi yapıldı. Akla gelen isimlerin başında Kenyon Martin var. Uzun rotasyonuna ufak bir takviye faydalı olabilir.

                             

Son olarak Kobe Bryant da twitter alemine geldi nihayet. Fazlasıyla da aktif ayrıca. Özellikle galibiyetlerden sonra gelen sorulara cevap veriyor. Kısa sürede 1 milyon takipçi sayısına ulaştı. Gerçi onun twitter'a gelmesiyle üst üste gelen mağlubiyet serisi var ama yine de ben onun twitter'a gelmesine sevindim. Hala takip etmiyorsanız şuradan takibe alabilirsiniz.

Bu sabahki Utah maçı bizim adımıza nasıl oynamamızın apaçık göstergesiydi. Kaybettiğimiz maçların çoğunda şu maçtaki oyunun yarısını bile oynayamadık. Böyle oynadığımız, top paylaşımını böyle yaptığımız zaman önümüzde kimse duramaz. Tabii ki Kobe'den her maç 14 asist yapması beklenemez ama Nash'in ya da onun sürekli takımı maçın içinde tutması şart. Savunmada da Metta gibi Howard gibi oyuncuların daha fazla liderlik edip takımı ateşlemesi lazım.

Play-off yolunda işimiz imkansız değil ama kabul etmek lazım şansımız çok azaldı. Hızlı bir şekilde bir galibiyet serisine ihtiyacımız var. Bunu yapabilecek potansiyele de fazlasıyla sahibiz. Yeter ki doğrularımız yapmaya devam edelim. Tabii ki dezavantajları var bu takımın ancak avantajlarımızı kullandığımızda bunları telafi edebiliriz. Önümüzde çok kritik maçlar var. Özellikle Pazar akşamı evimizde oynayacağımız Oklahoma maçı çok önemli. O maçtan çıkarılacak bir galibiyet bize bir galibiyetten fazlasını kazandırır. Oyuncuların azalan özgüvenlerini tazeler.

Dediğim gibi All-Star arasına kadar çok kritik maçlarımız var ve bunların çoğu deplasmanda. Burada sergileyeceğimiz oyun, göstereceğimiz karakter işleri netleştirir gibi. Umarım şu ana kadar ki "Bitse de gitsek." havasından kurtulur ve ayağa kalkarız.