31 Ekim 2009 Cumartesi

Spekülatif Tarih #3


Bu yazıda hem İstanbul'un fethi hakkında bilinmeyenleri hem de yanlış bilindiğini düşündüğüm bir kaç noktayı anlatmak istiyorum bildiklerim doğrultusunda.

Öncelikle yanlış bilindiğini düşündüğüm noktadan başlıyayım, İstanbul'un fethi deyince muhtemelen herkes bugünkü İstanbul'un fethedildiğini düşünüyordur ancak bu düşünce kesinlikle yanlıştır çünkü Osmanlı zaten o dönemlerde Beşiktaş gibi Kasımpaşa gibi Kadıköy gibi yerlere sahip ve o yerlerde tarım yapmakta. Alınan İstanbul sadece surlarla çevrili olan bugünkü Trakya topraklarında bulunan yerdir. Bilenler mutlaka vardır ancak İstanbul'un fethi deyince insanlar ister istemez bütün İstanbul'u bir anda aldık herhalde diye düşünüyordur.

Bir diğer ilginç ayrıntı ise bu büyük şahi toplarının dökümü hakkında... Bu topların dökümü sırasında bu işin uzmanı olan Fatih Sultan Mehmet bizzat işin içinde olması bir yana bu topları döktüren isim bir Bizans dökümcüsü. "Osmanlı da yokmuymuş bu işi yapıcak adam" diye düşünmeyin, bunlar öyle büyük toplar ki 300 öküzle çekildiği söyleniyor. Bu Bizans dökümcüsünün adı Urban'dır ve Bizans Urban'ı Osmanlı'ya yardım edeceği duyumunu alarak hapise atar. Ancak Osmanlı bir gece yarısı operasyonuyla Urban'ı kaçırıp topların döküldüğü yer olan Edirne'ye götürür.

Bu topların yarattığı büyük etki az çok tahmin ediliyordur. İstanbul'un kuşatılacağını duyan Bizans, Fatih Sultan Mehmet'e bir elçi yollar ve "Mehmet'cim, bak asırlardır bir sürü devlet bunu başaramadı. Sen de başaramazsın, boşuna uğraşma" mesajını verir. Ayrıca ilginç bir istatistikte verir bu elçi: "İstanbul'u kuşatıp alamayan devletler üzerinden uzun bir süre geçmeden yıkılır" (bkz. memlükler, avarlar) Yani Bizans İstanbul'un alınamayacağından o kadar emindir ki, hazırlıklara çok sonra başlar. Hazırlıkları başlatan olayda şahi toplarının denenmesi dönemine tekabül eder. Osmanlı bir şahi topuyla deneme atışı yapmış, çıkan sesi, dumanı, ateşi gören Bizans savunma hazırlıklarına bu zamandan sonra başlamıştır.


Bir başka ilginç nokta ise Fatih'in psikopatlığıyla ilgilidir. İstanbul'un fethi için hazırlıklar tamamlanmış ve belki de Osmanlı padişahları arasında sayılı psikopatlardan biri olan Fatih Karadeniz'den Akdeniz'e, Akdeniz'den Karadeniz'e geçişleri yasaklayan bir ferman yayınlamıştır. Ancak bu fermandan haberi olan dört Ceneviz gemisi Ege kıyılarında toplarla vurulmuş, içinde bulunan mürettebat da tutuklanmıştır. Asıl psikopatlıkta burada başlar zaten: Fatih bu 40 kadar görevilinin önce derisini yüzdürmüş sonra da kazığa oturtmuştur.

Bu kadar hazırlığın sonunda İstanbul fethedilmiştir edilmesine ama tam olarak herkesi asarak, keserek değil. Tarihte bir yeri fethemenin sadece herkesi öldürmek olmadığını gösteren bir belgedir bu aslında, Osmanlı İstanbul'a olan bütün giriş ve çıkışları kesmiş yani İstanbul'u açlığın pençesine bırakmıştır. Bizanslı tarihçiler İstanbul halkının 1 ay sonunda sokaktaki köpekleri yiyecek duruma geldiğini yazar.

30 Ekim 2009 Cuma

Bence Bunu Bilmiyorsun #1

NBA dönemi, blog yazı patlaması yaşarken yeni bir seri başlatayım dedim. Neyse uzatmadan başlayalım.



Aslında çoğu kişi bunu biliyor diye düşünüyordum ama bütün arkadaşlarımdan ''Hadi lan ! '' tarzı bir tepki aldığım için söyleme gereği duydum.

Cenk - Erdem ikilisinden Cenk, Malt diye bildiğimiz grubun solistliğini de yapmakta. Buyrun resmi..

Spekülatif Tarih #2


Bu yazıda Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından biri olan Fenikelilerin bir kolonisi olan Kartaca komutanı Hannibal'dan bahsedeceğim, bildiğim ve duyduğum kadarıyla.

Hannibal genelde "Roma'nın anasını ağlatan adam" olarak bilinir Tarih çevrelerinde. Gerçekten de öyledir, Roma'nın 10'da 1'i büyüklükteki bir orduyla Roma'nın tabiri caizse ağzına sıçmış, kışın ordusunu Alp'lerden geçirip Roma'yı işgale çok çok yaklaşmıştır. Ancak Romalılar son kozlarını karanlıkta vahşi hayvanların boynuzlarına meşaleler bağlayarak yapınca ordusunda bulunan filler arkalarını dönüp kaçmaya çalışmış, bu olay sırasında da bir sürü süvari ezmişlerdir. Roma'yı alamaması da istese alırmış ancak alamaması konusunda iki rivayet olduğu söylenir; birincisi "bizim amacımız Roma'yı yenmekti, oraları fethetmek değil" tarzı bir düşüncede bulunması, ikincisi ise savaşı kazandıktan sonra bir yerde çok oyalanması ve eğlenmesi olarak kabul edilir.

Atatürk'ün de çok sevdiği bir komutan olan Hannibal, Pön savaşları sırasında gözünü kaybeden, Roma nefretiyle dolu büyük bir komutandır. Ölümü de bu savaşlardan yıllar sonra Roma askerleri tarafından bulunarak gerçekleşmiştir. Ancak tahmin ettiğiniz gibi Hannibal'ı Romalı askerler değil, kendi içtiği zehir öldürmüştür. Mezarı şu an Türkiye'de, İzmit yakınlarındadır.

Not: Fotoğraf, bir zamanlar NTV'de yayınlanan belgeselden.

Geçmişten Kareler #17


Türkiye'ye gelen bırakın en iyi kaleciyi en iyi yabancılardan biriydi Taffarel. Fotoğraf daha gelmeden önce '98 Dünya Kupasından. Taffarel'in Galatasaray'a geleceği belli olmuş ancak daha takıma katılmamış, şampiyona için milli takımla birlikteydi. O zamanlar bende Hollanda hastalığı var Bergkamp'lı, Davids'li Turunculara karşı inanılmaz bir sempatim vardı. Ancak nereden bilebilirdim o gün Brezilya takımında normal süresi berabere biten maçın penaltılarında, 2 penaltı kurtaran "1 numaranın" Galatasaray tarihinin en başarılı yıllarında takımın kalesini en iyi şekilde koruyacağını... Büyük adamdı Tafi, onun gibi kaleci hala gelmedi!

27 Ekim 2009 Salı

Spekülatif Tarih #1


Spekülatif tarih, yani Tarih'in hikaye kısmı benim en sevdiğim kısımdır. Büyük liderlerle, büyük insanlarla ilgili hikayeleri dinlemek çok hoşuma gidiyor. Eh, bir TS'ci olarak da bol bol dinliyorum bunları. Arada çok hoşuma gidenleri sizlerle de paylaşmak istiyorum ve bizim büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir taneyle başlayalım.

Atatürk Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde şehirde gördüğü büyük köşkleri işaret ederek sorular sormaya başlamış;

-Bu köşk kimin?
-Kirkor'un...
-Ya şu koca bina?
-Yorgo'nun...
-Ya şu?
-Salomon'un...

Atatürk biraz sinirlenerek, "onlar bu binaları yaparken ya siz nerdeydiniz" diye sorar. Ve arkadan bir köylünün sesi duyulur;

"Biz nerede miydik? Yemen'de, Tuna Boylar'ında, Balkanlar'da, Arnavut Dağları'nda, Kafkaslar'da, Çanakkale'de savaşıyorduk paşam."

Ve Atatürk daha sonları bu hikayesini paylaşırken, "Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar dede olmuştur" demiştir.

--

Benim çok hoşuma gitti, eğer beğenilirse devamı gelecektir.

20 Ekim 2009 Salı

Geçmişten Kareler #16



İzlediğim futbolcular arasında en hayran olduğum kişidir Zidane. Futbol zekası, tekniğiyle beni kendine hayran bırakmıştı. Futbol kariyeri boyunca çok sakin ve efendi bir oyuncu olarak tanındı. Zidane'ı görebileceğiniz en agresif ve en ilginç kareyi yansıtıyorum sizlere. 2006 Dünya Kupası. Final maçı.

Bu arada kafayı atarken gol atmış gibi sevinmiştim ne yalan söyliyeyim.

Geçmişten Kareler Serisi

10 Ekim 2009 Cumartesi

Geçmişten Kareler #15


Gilbert Arenas sakatlık geçirmeden önce ligin en renkli isimlerden biriydi. Bu karede benim Arenas'tan en çok etkilendiğim günlerden birinin karesi. Hatırlayanlar olacaktır, sezon 06/07 sezonu... 111-111 devam eden Utah-Wizards maçında Arenas son hücumu oynayacaktır, süreyi eritir ve 1.5-2 saniye kala civarı şutu gönderir ve şut daha girmeden ellerini kaldırıp fotoğraftaki pozu verir. Bu sezon ben çok şey bekliyorum Arenas'tan, çok iddialıyım bu tezimde.

" Zero 2 Hero... Again ?"

8 Ekim 2009 Perşembe

Geçmişten Kareler #14

Jack Nicholson. Blog olarak çok sevdiğimiz bir isim. Los Angeles Lakers'ın en büyük, en ünlü, en önemli, en herhangi olumlu birşey taraftarlarından. İyi bir Lakers taraftarı olduğu kadar da çok iyi bir aktör. Bu işe yıllarını vermiş bir isim. 22 Nisan 1937 doğum tarihli Jack Baba ilk Oscar'ını 1975 yılında, yani 38 yaşında kazandı. Filmin adı 'One Flew Over the Cuckoo's Nest'. Fotoğraf ilk Oscar'ı kazandığı anı gösteriyor bizlere. Daha sonra 2 kez daha kazandı bu ödülü. En iyi yardımcı aktör kategorisinde, 1983'te 'Terms of Endearment' ile, en iyi aktör kategorisinde ise 1997 yılında 'As Good As It Gets' ile kazandı. Baba'nın müthiş bir kariyeri var. Şu an 72 yaşında ve oynadığı 50 küsür film var. Umarız daha uzun yıllar onu Staples Center'da ve Beyaz Perde'de izleme şansımız olur. Büyüksün Jack Baba!