24 Eylül 2010 Cuma

Geçmişten Kareler #26 | Tanju&Hülya


Fotoğraf Scugnizzi'nin Twitter'ından. Fotoğraf için ona da bir teşekkür. Görmeyenler için hoş bir fotoğraf olsa gerek.

20 Ağustos 2010 Cuma

Geçmişten Kareler #24


Az sayıdaki Karabük taraftarının oturuş şekli.. Gerçekten harika bir resim, topluluğu bozan abi de resmi anlatmış bir şekilde, O da olmuş yani.

Düzeltme: Bu fotoğraf tüm sitelerden silinmiş, seriyi bozmamak adına kaldıramıyorum.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Nejat Sayman Röportajı


-->
Öncelikle aylar önce bu röportajı yapacağımızı duyruduğumuz halde bu zamana kadar yayınlayamadığımız için özür dileriz. Gerek Sayın Nejat Sayman'ın gerekse bizlerin programlarının yoğunluğu sebebiyle böyle bir gecikme yaşandı.
Röportaj isteğimizi kırmayıp, yoğun programına rağmen cevaplamaktan zevk aldığını belirttiği için Nejat Sayman'a teşekkür ederiz. Sizlere de röportajlarımızın devam edeceğini söylemekten zevk duyuyoruz =)

1- Sizi daha yakından tanımak isteyen basketbolseverlere biraz kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle 1962 doğumluyum. İstanbul’lu bir ailenin 3. Erkek çocuğuyum, en küçük benim ailede. Evliyim ve eşim bir kız bebek bekliyor .23 yıllık antrenörlüğümün yanında 10 yıldır TV yorumculuğu ve web sitesi editörlüğü yapıyorum. www.megabasket.net 10 yıllık web sitem, artık ekranı bırakıp sahaya dönmek istiyorum.Adrenalin beni bekliyor sanırım….

2- Basketbola başlama hikayeniz nedir?

14 yaşında basketbola Fenerbahçe’de başlayıp 24 yaşında Paşabahçe’de aktif sporculuk yaşamımı noktalayıp antrenörlüğe döndüm. Bu arada 2 yıl Taç Spor forması ile 1.ligde Turhan Koray’ın yedeği olarak oynadım. 23 yıllık antrenörüm.Paşabahçe,Efes Pilsen,Ülker,Galatasaray,Beşiktaş,Antalya Muratpaşa Belediyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde antrenörlük yaptım.

3- Altyapıda bir çok takımı çalıştırdınız.Size göre gelecekte ligi domine edebilecek, belkide NBA'e gidebilecek bir oyuncu var mı?

Şu an alt yapılarda önemli derecede bir tıkanma söz konusu, çünkü ligde 5 yabancı birden oynuyor. Bunlardan 3 tanesi her an sahadaki beşin içinde oluyor. Türk oyuncular oynayacak zamanı zor buluyor. Bazı takımlar 8 yabancı birden getirdiğinde o kulübün genç takımındaki yetenekli çocukların umudu kayboluyor çünkü fazla yabancı nedeniyle A takımda antrenmana dahi çıkamıyorlar. Antrenörlerin ise motivasyon ve inancı bitiyor.Yabancı hayranlaığımız her zaman üst seviyede nedense(!)

4- Türkiye'de Basketbola eğilimi ve Basketbol eğitimini yeterli buluyor musunuz?

Türk insanı basketbolu çok seviyor ve bence bu spora karşı çok yetenekli, ancak en iyi ve verimli şartları hazırlamakta zorlanıyoruz. Alt yapıların rahat çalışabileceği salonlar gerek, A takımdan kalan saatlerde alt yapılar çalışmaya çalışıyor. Hele İstanbul’un zor yaşam koşulları oyuncuları eğitim ile spor arasında bırakıyor. Basketbolda Dünya Şampiyonası sonrası yeniden bir revizyon gerekiyor.Okul sporları ve alt yapılar başta olmak üzere..

5- TBL'de bu sene kıran kırana bir mücadele söz konusu, bunu neye bağlıyorsunuz? Ligimizin kalitesi hakkında yorumlarınızı alabilir miyiz?

Kıran Kırana bir mücadele oduğu kesin ama kalite için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bir çok takım sert savunma ile standardı yakaladı ama hücum zenginliği bence hiç yoktu. Finali oynayan Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker bile ortaya çok iyi basketbol koyamadılar. Rakipler yeterince mücadele etmeyince zirvedeki takımlar oynadıkları bir çok maçtan hiç verim alamıyorlar. Düşen bütçeler ve ödenmeyen paralar bazı oyuncuların ülkemizden erken gitmesine ve kalitenin düşmesine neden oldular.

6- Avrupada başarı sağlamak adına takımlarımızda eksik olan şey nedir?

Avrupa’da başarıyı hep bütçe arttırıp yıldız oyuncu almakla halledeceğimizi sanıyoruz. Yıllardır Partizan’ı anlatıyorum. İşte ispatı; 3 yılda neler yaptılar. Partizan kadrosundaki hiçbir oyuncuyu bir çok Türk takımı antrenmanına bile almaz, ancak müthiş üretici bir Koç ile hep doğruları yapan bir kulüp yönetimi her yıl destan yazıyor. Önce yönetici gerek ülkeye, kulüplere çok para harcatıp sıfır verim alınıyor. Fenerbahçe Ülker’in gençleştirme harekatı büyük bir başarı ile sonuçlandı ve bu sezon 2 kupa birden geldi. Vidmar,Emir,Semih,Ömer Aşık,Oğuz,Enes hep 3-4 yıl öncenin plan ve programının eseri. Fenerbahçe Ülker uçtu gitti. Salonları bittiğinde gerçek imparatorluğu kuracaklar. Kimse yıllarca yakalayamaz. Bunu 2 senedir anlatmaya çalışıyorum, umarım artık anlaşılmıştır….


7- Tanjevic'in sağlık durumu Fenerbahçe Ülker'i sezonun geri kalanında ve playoffta nasıl etkiledi?

Fenebahçe Ülker bu sezon çok sorun yaşadı; önce Efes Pilsen ile sözleşme imzalayan Mirsad uzun süreli bir ceza alıp bench’de havlu salladı ve bence aklı başına geldi. Ardından Solomon’un gidişi ve Ukic’in gelişi arasındaki sürede çok yıprandılar. Ömer Aşık’ın köprücük kemiğinin kırılması ve Giricek’in bitmeyen sakatlıkları kadroyu çok kısıtlı hale getirdi. Euroleague’den bu nedenle elendiler. Ancak Ukic geldikten sonra bambaşka bir kimlikle oynama başladılar. Kupa’da bunun sinyallerini verdiler. Tanjevic Yugoslav ekolünden bir oyun kurucu yakalayınca gerçek basketbolunu sahada sergilemeye başladı, tam işler iyi giderken rahatsızlandı. Bence kurulu düzeni biraz revizyon ile Ertuğrul Erdoğan müthiş yönetti ve şampiyonlukta önemli pay sahibi oldu. Tanjevic-Ertuğrul Erdoğan ikilisi doğruları yaptı ki Fenerbahçe Ülker tarihinde ilk kez 2 kupa birden aldı.

8- Beşiktaş Cola Turka'nın transfer politikasını artık hepimiz ezberledik. Her sene neredeyse sıfırdan takım yaratmaya çalışılıyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Beşiktaş Cola Turka mali istikrarı sağlayamadığı müddetçe hiç finallerin takımı olamayacak. Her yıl aynı sorunu yaşıyorlar.Ergin Ataman’ın Koç olduğu yıl o kadar abartılı para harcadılar ki hala toparlayamıyorlar. Beşiktaş alt yapısını çok mükemmel hale getirmek ve ürettiği oyuncular ile oynamak zorunda. Yönetimler bu gerçeği fazla sevmiyor, hep transfer ve hep havalı olmak işlerine geliyor. 5 ay oyuncuya para ödemezseniz finalleri TV’den izlersiniz. Türk oyuncular çok karekterli olduğu için 2 yıldır başarılı gözüktüler.


9- Efes Pilsen yıllardır olduğu gibi bu senede şampiyonluğa oynadı. Efes Pilsen hakkında genel bir yorum alsak sizden?

Efes Pilsen’in şampiyonluk dışında hiçbir zaman hedefi olmadı. Tuncay Özilhan asla idare edecek bir takım kurmadı. Özellikle Ataman’lı dönemde harcamalar lüzumsuz şekilde astronomik bir hale geldi. Türkiye ekonomisi bu paraları kaldırmaz, çok büyük hata yaptılar. Alt yapı değerlerini rafa kaldırdılar, üretici olmak yerine tüketici oldular. Geçersiz bir basketbol modeli ile Avrupa’da çok imaj kaybettiler. Şimdi ise kapanma gündemde, 34 yıllık bir kulübün hemde Efes gibi bir kulübün devamlılığı şart. Umarım siyasiler doğru kararı verir ve Efes Pilsen Prokom ya da CSKA gibi bir takım ile birleşip varlığını yurt dışında sürdürmek zorunda kalmaz.

Bonus Soru: Charles Smith'e karşı özel bi sevginizin olduğunu düşünüyorum, yanılıyor muyum ?

Charles Smith çok özel bir oyuncudur. Öncelikle müthiş iş ahlakı olan bir oyuncu, 35 yaşında olmasına rağmen Efes Pilsen’in hem savunma ve hemde hücumdaki en büyük silahı. Sahanın 2 tarafını da aynı gayret ve ciddiyette oynuyor. Türk basketbolcusuna çok güzel bir örnek, İspanya’da tapılan bir isim. Efes Pilsen ile Madrid deplasmanına gittiğinde sevgi seli ile karşılaşıyor. Bunları yaratmak kolay değil. Basketbolu bıraktığında çok üzüleceğim.


10- NBA'i takip ediyor musunuz, tuttuğunuz bir takım var mı? Temsilcilerimizi nasıl buluyorsunuz?

NBA çok ilgi alanıma girmez. O yüzden hiç yorum yapmamaya çalışırım çünkü bir insan her şeyi bilemez. Bu işin uzmanları varken bu konuda bana yorum yapmak düşmez. Ben sadece Jordan döneminde fanatik olmasa da iyi bir Chicago’lu oldum ve asla takımımı terk etmedim. Çok kötü ve başarısız yıllar geçirdik şimdi Koç değişimi yaşanıyor. Biraz bu sezon hareketlendiğimizi düşünüyorum. Keşke Jordan takımın başında olsa... Bir gün tıpkı Lakers ve Celtics gibi Chicago’da finali oynayıp şampiyon olan hale gelecek.Kalpten inanıyorum.

Ersan bence müthiş bir yıl geçirdi. Bucks’ın play-off oynamasında büyük etken oldu. Çok sakin ve iyi bir takım oyuncusu, çıkışı bence sürecektir. Ersan’ı Türkiye’ye getiren Ülker’di, Alaeddin Yakan ve arkadaşlarının emeği büyük. Türk basketbolu için olağanüstü bir kazanç.
Mehmet Okur iyi oynadığı bir sezonda kötü bir sakatlık yaşadı. Kariyeri bile tehlikede diye düşünüyorum çünkü uzun oyuncular birazda yaşa bağlı olarak ağır kilolarıyla bu tip sakatlıkları atlatmakta zorlanıyorlar. İnşallah Mehmet Okur çabuk atlatır ve Utah’ın gururu olmayı sürdürür.
Hidayet Türkoğlu mutsuz olduğu bir takımda oynuyor. Bence kötü bir seçim yaptı ve çok sevildiği NBA finalisti Orlando’da üçe beşe bakmadan oynamalıydı. Demeçlerinde parasal neden olmadığını söylüyor ama inandırıcı bulmadım. Tırnakları ile kazıyarak elde ettiği kariyerini tehlikeye soktu. Şimdi yeniden atak yapması gerek ama Toronto’da bu ihtimal çok zayıf. Yüksek kontratı nedeniyle takas işinde de önü tıkalı görünüyor. Milli takım performansı onu belki yeniden mutlu bir insan yapar ve NBA’e mutlu döner. O zaman hamle edebilir belki.

7 Mayıs 2010 Cuma

İsmail Şenol Röportajı



Sağ köşede yazdığım gibi uzun zamandır İsmail Şenol ile röportaj hazırlığı içerisindeydik. Benim sınavım yüzünden uzun süre erteledik ancak sonunda tamamlayabildik röportajı. Kardeş takımın -Atlanta- asbaşkanı İsmail Şenol'a bu güzel röportaj için tekrar teşekkür ediyoruz.

1-) Klasik sorumuzla başlayalım: İsmail Şenol kimdir? Özel hayatında neler yapar?

NTV SPOR ve NBA TV’de basketbol maçları anlatır, fakat sporu sever. Basketbolun yanı sıra ilk göz ağrısı olan atletizm ve futbolu da yakından takip eder. Özel hayatında sürekli sinemaya gider, bol bol yemek yer, mümkün olduğunca kitap okur. Takip ettiği dizileri kaçırmamaya özen gösterir. Arkadaşlarıyla oturup iki kelam etmeyi, gece dışarı çıkmayı sever.

2-) Hemen TBL'den girelim. Playofflar çok güzel bir Banvit-Karşıyaka maçıyla başladı. Playoffların ilk turunda bir takım sürpriz yapabilir mi? Son haftaların flaş takımı Bornova'dan, Erdemir'den NBA'de bir Portland, bir OKC benzeri bir sürpriz gelebilir mi?

1-8 ve 2-7 eşleşmelerinden bir sürpriz çıkacağını düşünmüyorum. Fenerbahçe Ülker ve Efes Pilsen ilk turu süpüreceklerdir. Bu turda esas keyif veren eşleşme Banvit-Pınar Karşıyaka olacak. Ev sahibi avantajına sahip takımların ilk turda turu geçeceklerini düşünüyorum. Yani ufukta sürpriz görünmüyor.

3-)TBL'de NBA gibi sezon sonu ödülleri olsaydı ve bunları İsmail Şenol verseydi kimlere hangi ödülleri verirdi?

MVP: Emir Preldziç (Fenerbahçe Ülker)
Yılın Savunmacısı: Bootsy Thornton (Efes Pilsen)
Yılın Altıncı Adamı: Haluk Yıldırım (Beşiktaş Cola Turka)
Yılın Çaylağı: İlkan Karaman* (Tofaş)
Yılın Koçu: Hakan Demir (Pınar Karşıyaka) & Orhun Ene (Banvit)
En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu: Furkan Aldemir (Pınar Karşıyaka)
En iyi beş: Engin Atsür-Bootsy Thornton-Emir Preldziç-Radoslav Rancik-Lance Williams
En iyi ikinci beş: Barış Ermiş-Evren Büker- Josh Shipp-Leon Williams-Jermareo Davidson
En iyi üçüncü beş: Hakan Köseoğlu-Ryan Toolson-Brad Newley-Kaya Peker-Josh Heytvelt
En iyi savunma beşi: Barış Ermiş-Ömer Onan-Bootsy Thornton-Mike Wilkinson-Semih Erden

* NBA’deki ödüllerin aynılarını vermeye çalıştım ancak “Yılın Çaylağı” ödülünün tam bir karşılığı yok aslında Türkiye’de. NCAA’den gelen oyuncuları çaylak olarak nitelendirmeyi doğru bulmuyorum. Bu yüzden Türkiye’de ilk kez birinci ligde oynayan birisini seçmeyi tercih ettim.

4-) Bunun dışında çok ortada olan Beşiktaş-Telekom ve Karşıyaka-Banvit serileri var? Bu serilerde kimleri şanslı görüyorsunuz?

Beşiktaş Cola Turka-Türk Telekom serisi daha çok hücumcuların konuşacağı seri olacak. Kabul etmek gerekir ki, Beşiktaş 1-0 önde başlayacağı için büyük bir avantaja sahip. Mire Chatman ve Lonny Baxter’ın ayrılmalarına rağmen sezon başındaki heyecan verici basketbolu sürdürüp; Engin Atsür ve Fedor Likholitov ile hücumdaki iç-dış dengesini sağlamaya çalışıyorlar. Beşiktaş’ın eşleşme bozan adamı ise Cevher Özer. Cevher bu sezon kritik maçlarda performans düşüklüğü yaşadı ancak Telekom serisinde kilit bir rolü var. Bilhassa dışarıdan bulacağı sayılar fark yaratacak.
Türk Telekom’un sil baştan yapması gerekiyor. Oyuncu kadrosu çok kaliteli isimlerden oluşuyor, ancak bir takım olmayı başaramadılar. Bu yüzden herkesin gönderilip altyapıdan oyunculara şans veren, kaliteli yabancılarla üç-dört sezon içinde şampiyonluğa oynayabilecek bir takım yaratılabilir. Sonuçta altyapıdan gelen Uğur Öğüt gibi müthiş bir oyun kurucularının yanı sıra, Sertaç Şanlı ve Erdinç Balto gibi birinci ligde rahatlıkla oynayabilecek önemli oyuncuları var. Bence bu isimlerin üzerine kurulacak bir iskelet uzun vadede olumlu sonuç verebilir.

Karşıyaka deplasmandaki ilk maçı son saniyeye kadar taşıdı, ancak rakibin son topu kullanacağı pozisyonda dört hücum ribaundu verdiler. Gençliğin dezavantajı burada ortaya çıktı. Banvit turu geçecektir, ancak yaralı bir şekilde çıkacaktır bir üst tura.

5-) Bu sene ligimizde çok iyi oyunlar ortaya kondu sezon boyunca. Bornova, Galatasaray, Beşiktaş, Karşıyaka, Banvit sezon genelinde çok iyi oynadılar. Eğer aralarından birini seçmek gerekirse oynanan basketbol üzerinden, kimi seçersiniz?

Sadece sorudaki takımlar ve oynadıkları basketbol üzerinden konuşmak gerekirse, ben Cem Akdağ’ın Galatasaray’ının hepsinin önünde olduğunu düşünüyorum. Çok dengeli ve iyi basketbol oynadılar yaşadıkları forma skandalı sonrasında.

6-) Yavaş yavaş A takımlarda forma şansı bulmaya başlayan gençlerimizi nasıl buluyorsunuz? İlk akla gelen isimler Furkan, Birkan, İbrahim, Yiğitcan Türk basketbolunda ya da Avrupa basketbolunda hatta NBA'de bir yerlere gelebilecek potansiyeldeler mi?

Furkan Aldemir çok özel sezgileri olan, yüksek parmak hassasiyetiyle ribaund konusunda uzmanlaşan, blok yeteneğini daha ligdeki ikinci sezonunda krallıkla taçlandıran bir yetenek. Düzgün karakteri ve çalışkanlığı sayesinde Euroleague seviyesinde bir uzun olabilir. Ancak öncelikle pota altında sırtı dönük bir oyun eklemesi lazım. İki harekette uzmanlaşması yeterli. İkinci olarak da 4-5 metre civarında tepeden şut ekleyebilirse oyununa hak ettiği yere gelecektir.

Birkan Batuk kadar enerjik bir oyuncu uzun zamandır görmemiştim. Müthiş savunmacı, inatçı ve korkusuz. Penetreleri çok kuvvetli. Bu sezon sessiz sedasız oyununa üç sayı tehdidini de ekledi. Serbest atış yüzdesini 80’in üzerine çıkarması ve maç sonlarında daha diri kalabilmesi için kondisyonunu artırması lazım. Kusursuz bir karakteri var onun da, ilerleyen yıllarda Euroleague seviyesinde bir oyuncu olmaması için hiçbir sebep yok.

Yiğitcan Turna için çok kritik bir sezondu. Sonuçta artık 23 yaşında ve birinci lige ait olduğunu göstermesi gerekiyordu. Bence Orhun Ene’den aldığı sürede yaptıkları gösterdi ki, Yiğitcan bu ligin oyuncusu. Onun da savunmasını çok beğeniyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse İbrahim Yıldırım, hakkında değerlendirme yapılabilecek kadar çok oynamadı bu sezon. Ancak kendisini gençler şampiyonalarından biliyorum, sahada ne yaptığını bilen, çok olgun bir oyun kurucu. Bu sezon yavaş yavaş süre almaya başladı, gelecek yıllarda bu oyununu A Takım seviyesine yansıtabilirse Şafak Edge ile birlikte Banvit’in bir numaralı pozisyonunu kurtarırlar.

7-) Ağustos'ta başlayacak 2010 Dünya Şampiyonası'nda Memo'suz milli takım başarılı olabilecek mi? Engin Atsür-Ömer Onan-Hidayet Türkoğlu-Ersan İlyasova-Ömer Aşık beşi kağıt üzerinde etkili ve oyunun iki tarafını da oynayabilecek bir beş olarak gözükse de takım içi uyum sağlanabilecek mi? Bu bağlamda kadroya kimler alınmalı, kimler alınmamalı? İsmail Şenol bir kadro çıkarsa kimlere tercih eder?

Başarının tanımını yapmak gerek önce. Bana kalsa gerçekçi hedef çeyrek final olmalı. Bizim her şeyimiz gruptaki sıralamamıza bağlı. Çapraz grupta İspanya, Litvanya ve Fransa var. İkinci turda bu üçlüden sıyrılabilmek için lider olmak zorundayız. Eğer bunu başarabilirsek, yarı finale kadar yolumuz açık görünüyor. Ancak grupta ikinci olursak, bu üç takımdan birisiyle eşleşir, geçmemiz durumunda çeyrek finalde ABD ile karşılaşırız. Şahsen ikinci olmaktansa üçüncülüğü tercih ederim.

Kadroya gelince, Mehmet Okur’un yokluğu bizim için büyük dezavantaj. Ancak daha önemli bir sorunumuz var. Yıllardır milli takımda oynayan oyuncularımızın büyük bir çoğunluğu formsuz. Bizim buna bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Saydığın beşte sadece Engin iyi sezon geçirdi, Ömer Onan da kendi standartlarında. Hido formsuz, Ersan istikrarsız, Ömer Aşık takımında oynamıyor! Genel olarak oyuncularımız çok formsuz. Kadro yapmak istemiyorum, az çok zaten herkes aynı 10 kişiyi yazacak. Şahsen Evren Büker ve Cenk Akyol’un bu takımda kesinlikle olmaları gerektiğini düşünüyorum. İkisi de sonuna kadar hak ettiler.

8-) Euroleague'de Final Four'a yaklaşık 10 gün kala hangi takımı şanslı görüyorsunuz? Sene başından beri sezonu domine eden Barcelona mı, yıllardır buralarda olan CSKA mı, Teodisic-Kleiza-Childress üçlüsünün taşıdığı Olimpiakos mu, yoksa final four'un "underdog"u Partizan mı?

Uzatmadan, direkt cevabı vereyim, bence Barcelona şampiyon olacak. Avrupa’nın en iyi basketbolunu oynuyorlar. Ricky Rubio, daha 14 yaşındayken herkesin olmasını beklediği oyuncu haline geldi. İşin güzel yanı, daha da geliştireceği birçok yön var. Juan Carlos Navarro kazanmayı biliyor. Ancak o pota altı yok mu, insan yanaşmaya korkuyor gerçekten. Bence hak ediyorlar ve şampiyon olacaklar da.
Ancak Final Four’a yükselen iki antrenöre dikkat çekmek istiyorum. Panagiotis Yannakis gibi savunma basketboluna inanan bir antrenörün kurduğu takım, belki de Avrupa’nın en hızlı oynayan takımı. Maç başına 88 sayı attılar. Elindeki oyunculara uygun sistem kurabilmenin en büyük örneği. Takdir etmek lazım.
Partizan’ın kurduğu sistemin fanatiklerinden birisiyim. Dusko Vujoseviç hakkında konuşacak çok şeyim var, ancak koç Selçuk Ernak’ın yazısı üzerine ekleyecek bir şeyim yok. O yazıyı herkesin okumasını tavsiye ederim.

9-) Avrupa genelindeki gençlerin NBA potansiyellerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin Vesely bu sene büyük çıkış gösterdi, Teodosic Avrupa şampiyonası ile birlikte vitrine çıktı, Rubio'yu zaten herkes biliyor ve bu arada alttan yine iyi Litvanyalılar geliyor. Hangi oyuncular NBA'de kendilerine yer bulabilir? Hangi oyuncular "görev adam"lığının üstüne çıkabilir?

Jan Vesely’nin NBA Draftı’nda ilk beş sıradan seçilecek kadar büyük bir potansiyel. Ancak kesinlikle ve kesinlikle NBA’de üç numara oynamayacak. Bu yüzden kuvvetlenmesi ve sırtı dönük oyununu geliştirmesi gerek. Milos Teodosiç benim şu anda Avrupa’da açık ara en beğendiğim oyuncu. Her takımda oynayabilir, ancak ben onun tıpkı Sarunas Jasikevicius gibi Avrupa’da kalması gerektiğini düşünüyorum. Enes Kanter iyi bir NBA oyuncusu olacak, Donatas Motiejunas’ın biraz daha kilometre doldurması gerek. Ancak gelecek için tek bir isim vermek gerekirse Vasilije Miçiç diyorum. 1994 doğumlu Sırp oyun kurucu. Eğer bu olgunluğunu geliştirirse rahatlıkla “Sırbistan, Teodosiç’ten sonraki oyun kurucusunu bulmuş” diyebilirim.

10-) Gelelim NBA'e. Playoffların ilk günleri sürprizsiz başlasa da şu ana kadar özellikle Batı'da ilk 4 sıra takımlarının deplasmanlarda başarısız olduğunu gördük. OKC, Portland, Milwakuee, Utah gibi takımlar kendi evlerinde oldukça başarılı sonuçlar aldılar. Genel durumdan üzerinden başlayarak bu takımların rakiplerini eleme şanslarını değerlendirebilir misiniz?

Oklahoma City Thunder zaten geleceğin takımı. Bu yüzden iki maçı kazanmaları gelecek için cesaretlenmeleri açısından önemli. Portland’ın da Phoenix karşısında yaptığı çok büyük bir başarıydı. İlk tur başlamadan önce Utah benim antrenör farkı yüzünden favorimdi zaten, onların turu geçeceğini düşünüyorum.

11-) İlerleyen turlarda sürpriz adayınız var mı? Örneğin Kaan Kural Batı şampiyonluğu için Suns'ı şanslı gördüğünü yazmış Twitter'da. Sizin böyle bir adayınız var mı? Yoksa yine Cleveland-Lakers finali mi olur?

San Antonio Spurs’ün Batı Finali’ne çıkması sürpriz olarak nitelendirilirse, ben onların Los Angeles Lakers’ın rakibi olacağını düşünüyorum. Ancak Cleveland-LA Lakers finalini engelleyecek kimse yok bence ligde.

12-) NBA sezon ödüllerininin çok tartışmaya açık olmadığı bir senedeyiz sanki. Crawford 6. adamı, Howard DPOY'u uzak ara aldı. LeBron'un ödülü de yakında açıklanır. Tek soru işareti olan ödül sanıyorum ki Brooks'un aldığı MIP'ti. Siz olsaydınız kime oy verirdiniz? Diğer ödülleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ödülleri hak edenlerin aldığını düşünüyorum. Sadece yılın savunmacısı konusunda Josh Smith’i daha önde görüyordum, ancak Dwight Howard’ın almasına da itirazım yok tabii ki. Yılın yöneticisi ödülünü de Daryl Morey’nin alması gerekiyor. Tracy McGrady’den Kevin Martin yaratmayı başardı. Jared Jeffries ve Jordan Hill de işlerine yarayacak oyuncular.

13-) Senelerdir beklenen bir 2010 yazı var önümüzde. LeBron, Wade, Boozer, Amare -Phoenix tarafından kontrat teklif edildiği söylense de- Joe Johnson, Rudy Gay, Chris Bosh gibi birçok önemli oyuncu serbest kalacak ve bu oyuncular için salary caplerini boşaltmış birçok takım var. Bütün bu takımların istediklerini ve planladıklarını elde edemeyeceğini düşünürsek nasıl bir off season bekliyor bizi?

Lig yönetimi önümüzdeki sezonun salary cap’inin yaklaşık olarak 56.1 milyon dolar olacağını açıkladı. Bu, artık New York Knicks’in iki maksimum kontratlı oyuncu alabileceği anlamına geliyor. New Jersey Nets maksimum oyuncunun yanına 9 milyon dolarlık bir oyuncu daha alabilir. Miami Heat hem Dwyane Wade’i takımda tutabilir, hem maksimum kontratlı bir oyuncu alabilir, hem de 10-12 milyon dolarlık bir yardımcı yıldızı kadrosuna katabilir. Chicago Bulls ve Los Angeles Clippers’ın da maksimum kontrat verebilecek bütçeleri oldu. Burada LeBron James’in kararı ve Nets’in koçunun kim olacağı önemli. İlginç bir şekilde Dirk Nowitzki de opsiyonunu kullanmayıp serbest kalabileceğinin sinyallerini verdi. Wade’in takımında kalacağını ve Nowitzki’nin serbest kalacağını hesaplarsak maksimum kontrat alabilecek LeBron James’in yanı sıra, Dirk Nowitzki, Joe Johnson, Carlos Boozer, Chris Bosh ve Amare Stoudemire var. Bence bu isimlerden sadece Boozer, Bosh ve Amare takım değiştirecek, diğerleri de takımda kalacak. David Lee var 10 milyon doların üzerinde kontrat alabilecek David Lee ile Rudy Gay var bir de. Yani bu yaz genel olarak reklamının yapıldığı kadar büyük bir fırtına kopacağını sanmıyorum.

14-) Gelecek sezondan sonra olası bir lovavt konuşuluyor NBA'de. Olma ihtimali nedir? Daha önce de böyle bir konu geçmiş ancak oyuncular birliği ile NBA yönetimi anlaşmıştı. NBA yönetimi milyonlarca dolarlık kârı bir kenara koyup oyuncular birliği ile restleşmeye devam eder mi?

Takım sahiplerinin 1 Temmuz 2011’de bitecek mevcut sözleşmeyi bir sene daha uzatma opsiyonu var. Ancak bunu yapmayacaklarını net bir şekilde belirtmişlerdi. Şimdi maksimum kontratları düşürmenin peşindeler. Oyuncular tabii ki buna pek yanaşmıyorlar. Şimdiki görüntü kesinlikle anlaşamayacakları, lokavt ya da grev olabileceği yönünde. Çünkü takım sahipleri ciddi zarar ediyorlar ve geri adım atma niyetinde değiller. Yine de daha 13 ay var, belki orta yol bulabilirler.

15-) Basketbol dışında futbolu da takip ettiğinizi biliyoruz. Ligimizdeki şampiyonluk yarışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bursaspor'un şampiyonluk şansı nedir?

Fenerbahçe puan farkıyla önde, ancak fikstüründe Ankaraspor bulunan Bursaspor’un iki maçı kaldı. Bence Fenerbahçe’nin deplasmandaki Ankaragücü maçı şampiyonu belirleyecek. Kazanırsa, şampiyon olur gibi geliyor bana. Fakat şu şampiyonlar ligi çeyrek finalinden itibaren oynanan futbolu gördükten sonra, bu ligdeki kupanın pek ehemmiyeti olmadığını düşünüyorum.

16-) Guus Hiddink'in başına geçtiği milli takımımızdan 2012 elemelerinde nasıl bir performans bekliyorsunuz? Gerçek potansiyelimize çıkabilecek miyiz yoksa yine hayal kırıklığı mı olacak bizler için. Ne düşünüyorsunuz?

Guus Hiddink’in futbolu yönetecek kişi olduğunu düşünmüştüm, ancak gördüğüm kadarıyla bu iş Ersun Yanal’a verildi. Umarım Hiddink’le birlikte bir felsefe oturtmaya çalışırlar ve biz de böyle bir futbol adamından faydalanabiliriz. Grubumuz da öngörüldüğü kadar kolay değil. Kazakistan ve Azerbaycan deplasmanları zorlu deplasmanlar. Bilhassa Belçika’yı da hafife almamak gerektiğini düşünüyorum. Premier League’de oynayan birçok yıldızın yanı sıra, Eden Hazard ve Steven Defour gibi önemli, yetenekli gençleri var. Almanya’nın olduğu bir grupta liderliği elde edip direkt çıkmak çok zor. Almanya’yı tek maçta yenebiliriz, fakat bizim sorunumuz daha zayıf rakiplere karşı gösterdiğimiz düşük performans. Bu durumun Hiddink ile düzeleceğini ve ilk ikiye gireceğimizi tahmin ediyorum.

17-) Son olarak NBA severler NBA Türkiye ve Slam'den sonra yeni bir basketbol dergisine kavuşabilecek mi? Bu işin zorluğu biliniyor ancak NBA Türkiye'yi olsun, Slam'i olsun okumak çok keyifliydi. Yeniden böyle bir derginin çıkma olanağı var mı?

Dünya Şampiyonası’nda eğer Milli Takım iyi bir sonuç alırsa, bu rüzgârla belki bir dergi çıkabilir. Başka türlü yeni bir basketbol dergisinin çıkmasına, çıksa da uzun süre yaşamasına ihtimal vermiyorum. Batug.com’un muhteşem online dergileriyle yetineceğiz kalan dönemde.

Konu Sabitlenmiştir

16 Mart 2010 Salı

Geçmişten Kareler #23 | Real 23!




Aslında Terry'nin çok ilginç bir fotoğrafını koymuştum ama hemen sildim çünkü yukarıdaki numarayı gördüm. Başka kim düşünülebilirdi ki ? Bundan sonraki numarada da adres belli. Üzgünüm Terry sıranı beklemelisin..

2 Mart 2010 Salı

Nejat Sayman ile Röportaj Yapıyoruz

Çok fazla bahsetmeye gerek yok. Türkiye'nin sayılı basketbol yorumcularından, gerek uslubu, gerek duruşuyla fark yaratmış bir basketbolsever olan Nejat Sayman ile röportaj yapıyoruz ve sorularınızı bekliyoruz.

1 Mart 2010 Pazartesi

Sinan Güler Röportajı!


Sinan Güler'in yoğun programı nedeniyle biraz geç kaldık özür dileriz..

Sinan Güler kimdir? Ne yer ne içer, biraz bahseder misiniz kendinizden?

Sinan Güler basketbolun içinde doğup büyümüş biridir. 1983 doğumluyum, ve Spor Sergi Sarayında babamın maçlarına giderek büyüdüm. Basketbol İTU'de başladıktan sonra, Genç Takımda Beşiktaş'a geçtim, A Takım'da 1 sene oynadıktan sonra Amerika'ya spor bursu ile Üniversite okumaya gittim. 4 sene sonundada önce Daçka, sonra Beşiktaş Cola Turka'da oynadıktan sonra son 2 senedir Efes Pilsen forması giyiyorum.

Basketbola başlama hikayeniz nasıldı?

Basketbola dediğim gibi, Babam İTU'de oynarken ağabeyimde minik takımda oynuyordu. Bende onların peşinde antremanlara giderek basketbola başlamış oldum diyebilirim. Yaşım geldiği zaman Mori Marsel tarafından Minik Takım’a alındım ve kendi yaş grubumla antremanlara başladım.

Muratcan Güler'de siz de oldukça atletik oyuncularsınız bu atletik özellikler doğuştan mı geliyor yoksa çalışmalarınız bu yönde mi oldu?

Açıkçası biz abimle bu konuda çok soru alıyoruz, ve ne ben ne de abim bu konuda ekstra bir calışmada bulunmadı diye dusunuyorum. Biraz genetik, biraz şans, biraz da çalışmanın verdiği bir kombinasyon diye düşünüyorum atletik yeteneklerimizin öne çıkmasını.

Basketbolseverler sizi Beşiktaş'taki oyununuzla tanıdı. Beşiktaş yıllarınız nasıldı, taraftarla bağınızı anlatır mısınız?

Beşiktaş taraftarı ile zaten Amerika'ya okumaya gitmeden önce tanıdığım bir ortam olduğundan dolayı çok iyi vakit geçirdiğimizi söyleyebilirim. Taraftarın sahada görmek istediği şeyler yılmadan mücadele etmek ve güzel bir basketbol ortaya koymak, ve biz takım olarak bunu iyi yaptığımızı düşünüyorum. Bu da tabiki hem benim için Beşiktaş taraftarının ayrı bir yerinin olmasini, hemde Beşiktaş taraftarı için benim yerimin ayrı olmasını sağladı diyebilirim.



Beşiktaş basketbol yönetimini her sene kadroyu -neredeyse- sıfırdan kurmasına ne diyorsunuz? Yönetim zafiyeti yüzünden mi Beşiktaş'tan ayrıldınız? Sizi tutmak için çaba harcanmadı mı yoksa kendi isteğiniz ile mi gittiniz?


Bu tür konular teknik ve yönetimle ilgili konular olduğu için, ve halen faali olarak spora devam ettiğim için benim yorum yapabileceğim bir konu değil diye düşünüyorum. Beşiktaş sezonu bittiğinde bizim bir tercih yapmamız gerekiyordu, ve o zaman içerisinde gelen en uygun teklif Efes Pilsen'den olduğu icin bu tercihi yaptım.

Gelelim Efes'e.. Efes'teki günleriniz nasıl? Lig ve Avrupa hakkında düşüncelerinizle birlikte genel bir yorum alsak?

Efes Pilsen Türkiye basketbolunun önemli üyelerinden biri, ve bu klübün bir parçasi olmak gurur verici. Takım performansı olarak inişli çıkışlı dönemlerimiz olsa da, geçen sene iki kupa kazandık, bu senede şu anda Eurolig'de ilk 16'da ilk 8'e kalan takımlardan biri olma mücadelesi veriyoruz. Basketbol adına bir sürü şey öğrendiğim, ve önemli tecrübeler edindiğim bir dönemde olduğumu düşünüyorum.

Solak şutörlerin basketbolda bazen avantajı, bazen dezavantajı var. Siz neler diyeceksiniz bu konuda?

Açıkcası şutör olma konusunda solak yada sağlak olmanın bir etkisi varmı bilemiyorum. Genelde sağ elini kullanan oyuncunun çoğunlukta oldugu bir sporda, solak olmanın en büyük avantajı alışılmışın dışında hareket edebilmemiz diye düşünüyorum ama yinede basketbolda başarılı olmak içinde iki tarafada aynı kararlılıkta gidebilmek ve en azından turnike adına konuşursak, sağlam bitirici yeteneğe sahip olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Onun dışında NBA tarihinin en iyi şutörlerinden biri olan Chris Mullin solaktı bunuda hatırlatmak isterim.

NBA'i takip ediyor musunuz? Tuttuğun takım ya da sevdiğin bir oyuncu var mı?


NBA'i olabildiğince takip ediyorum, fakat bu aralar bir takım tuttuğumu söyleyemem. Geçmişten gelen bir Michael Jordan hayranligim var, ama bugunlerde oyuna damgasini vuran Kobe, Lebron gibi oyunculari takip etsem bile, en cok sevdigim oyuncu Manu Ginobili diyebilirim.



Birebir savunma yönünüz çok iyi, bu yönününüzle NBA'de yer almayı düşündünüz mü?

Bir gün NBA'de oynamak tabi isterim, fakat bunu başarmam için hem çok gelişme göstermem lazım, hem de kendimi NBA antrenörlerine gösterebilmek için uygun zamana ihtiyacım var diye düşünüyorum. Milli Takım kampları devam ederken NBA'e gitmek için çalışmalarda bulunmak zor oluyor.

10'da 10 desek =)

Muratcan Güler - İlk idolüm
Efes - Basketbol
Smaç Şampiyonluğu - Sonunda kazandım :)
NBA - Birebir basketbol
Ergin Ataman - Bana şans verip güvenen antrenör
Beşiktaş - Büyük taraftar kitlesine sahip klüp. Avrupa’nın Partizan'ı olma potansiyeline sahip bir takım.
Tanjevic - Bana şans verip güvenen antrenör
Abdi İpekçi Arena - Şehrin merkezine uzaklığı dolayısıyla yeteri kadar ilgi göremeyen salon
Twitter - 140 karakterde önemli bir kitleye ulaşmama yardımcı olan site
Akatlar Arena - Yeni Spor Sergi Sarayı olabilcek bir salon.

Son olarak geçen seneki 4-2'lük final serisi hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? Çoğu kişi seriyi değiştiren adam olarak sizi gösterdi, siz neler düşünüyorsunuz?

Bu aslında mütevazilik yapabilceğim bir durum değil. Fakat o top çalmanın olduğu maçtan önce ki takım toplantısı seriyi bize çeviren toplantı olmuştur. Takım olarak herkesin tek bir yürek olduğu, ve rakip sahada güçlü olabilmek için birlikte hareket etmemiz gerektiğini görüp, bunu en iyi şekilde uyguladık diye düşünüyorum. Ordan çıkan enerji ile 0-2'den geri gelerek 4-2'lik şampiyonluğa ulaştık.


Sinan Güler’e tekrardan teşekkürler...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bence Bunu Bilmiyorsun #5 | Scorpions Bırakıyor



Dünyaca ünlü Alman hard rock grubu Scorpions, 40 yıldan fazla süren müzik kariyerine son veriyor. Mart ayında yeni bir albüm çıkaracak olan Scorpions, yaklaşık iki sene sürecek olan dünya turunun ardından veda etme kararı almış.

Biz de onları bu şarkıyla uğurluyoruz

30 Ocak 2010 Cumartesi

Geçmişten Kareler #22



Şu sıralar Uzak Doğu'da parkeleri yakan, eski guardımız(!) Smush'ın en seksi pozu..
Orada neler olduğunu ben de bilmiyorum tıklayıp siz çözmeye çalışırsanız sevinirim ehehe

21 Ocak 2010 Perşembe

Vedat Özdemiroğlu Röportajı



Vedat Özdemiroğlu kimdir? Ne yer, ne içer? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

- Az yerim, çok içerim! Dengelemek istiyorum zamanla bu durumu. Kendimden mizah dergilerine gönül vermiş biri olarak bahsedebilirim. Önce okuru, sonra yazarı olarak. Benim için 'yazar' kelimesi yeterli.

Mizah işine nasıl girdiniz ve bu başarılı mizah kariyerinde belli bir istikrarı tutturmak için neler yaptınız?

- Başarılı bulmanıza sevindim. Mizah yazarlığına amatör yazılarla başladım. Sonra dergilerde çalıştım. İşim azalacağına her hafta biraz daha zorlaştı. Her zaman geçen hafta daha kolay geldi, bu hafta daha zor!

Genelde karikatüristler - yazı yazanını, çizenini bir arada bulunduruyoruz - göz önünde olmayı sevmez. Siz karikatürist olarak girdiğiniz mizah işinde stand-up'ta yaptınız, hatta televizyona da çıktınız. Bunları isteyerek mi yaptınız, yoksa hayat şartları sizi bunu yapmaya mecbur mu etti? Bir tercih yapacak olsanız karikatürist kalmak mı isterdiniz yoksa televizyonda, göz önünde olmak daha mı ilgi çekici?

- Tek kişilik gösterileri keyif için yaptım. Reklam ve televizyonu para için. Benim tercihim mizahçı, dergici, yazar olarak anılmaktır.

Koyu bir Beşiktaş taraftarı olduğunuzu biliyoruz. Nereden geldi Beşiktaş'lılık, nasıl Beşiktaş'lı oldunuz?

- Babadan ve abiden geldi. Adım da babamın tercihiyle, rahmetli Vedat Okyar!dan gelir. Takım şu ara çok sorunlu ama olsun, Beşiktaş candır!

Beşiktaş'ın şimdiki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yıldırım Demirören sizce de istifa etmeli midir? Kadro şu anki haliyle şampiyonluk için yeterli midir? Takviye gerekir mi? Beşiktaş'tan ayrılmasını istediğiniz oyuncu ve Beşiktaş'a gelmesini istediğiniz oyuncular var mı? Varsa kimler?

- Kongrede çıkan sonuç ne olursa olsun, camiayı rahatlatacak. Seçime saygılı olmalıyız.Şampiyonluk şansımız var, 8-9 maçlık bir galibiyet serisi bizi ışıldatır. Oyunculara hiç girmemeyim. Bana kalırsa takımın şimdiki kaptanı Ahmed Hassan'dı.





Beşiktaş hakkında okurlarımızdan gelen soruları sormaya devam edelim. 10-0'lık Adanademirspor maçı yerine sevgilinizle sinemaya giderken ki pskilojinizi öğrenebilir miyiz? Maçın skorunu duyunca ne yaptınız? 'Şampiyon Beşiktaş' isimli, Vedat Okyar'ın -ruhu şad olsun- anısına çekilmiş bir kısa filminiz var. Senaryosu size ait ve rolde almışsınız, bunun hikayesini kısaca anlatır mısınız? Bir de Beşiktaş konulu olmayan bir şiir kitabı çıkarmayı planlıyor musunuz?

- Valla halen o maçı kaçırdığıma biraz üzülürüm. Ama biraz. Çünkü 'aşk' vardı, napacaksın! Maçın skorunu mısırcı kardeşten duyunca, dalga geçiyo sandım. 'Hakkaten on-sıfır abi' dedi, durdum öyle! Filmimiz baba-oğul hikayesi. Beşiktaş, filmde ortak tutkularının motifi. Spikeri yazarken, kendime yazdım zaten. Evet, futbolsuz şiirleri 'Sade' adıyla kitaplaştırmak için kendime sözüm var, bu yıl bu kitap çıkacak!


Peki Vedat Özdemiroğlu futboldan başka sporlarla da ilgilenir mi? Spor yapmayı mı daha çok seversiniz, izlemeyi mi?

- Masa tenisi, ara sıra yaptığım tek spor. Yapmayı da severim sporu, izlemeyi de. Ama izliyorum daha çok.

Biraz da özel hayatınıza girelim :) Ne tür müzik dinlersiniz? Ne tür film izlersiniz? Takip ettiğiniz dizi var mı? Kitaplarla aranız nasıldır?

- Timur Selçuk, Duman, Billie Holiday, Amy Winehouse ve Ray Charles, son günlerde en çok dinlediklerim. Kara film severim, polisiye severim, gerçekçi sinemayı fantastik anlayışa yeğlerim.(Olağan Şüpheliler, sevdiğim filmdir.) Hanımın Çiftliği'ni seyirci, Aşk-ı Memnu'yu ise mizahçı olarak takip etmeye çalışıyorum. Kitap, en yakınımdır.Son sekiz aydır, göz atmalar dışında sadece Dostoyevski okuyorum.



Manga'nın klibinde oynama hikayesi nasıl gelişti, kısaca ondan da bahseder misiniz?

- Hikayeyi anlattılar, şarkıyı dinlettiler, olur dedim, oynadım. Uzun ve sonlara doğru yorucu oldu, fakat çok zevkliydi. Sonuçtan memnunum.

Tek kelime – Tek cevap desek :) ;

Oğuz Aral: Usta
Beşiktaş: Şampiyonluk
Aşk: Çokşirin!
Uykusuz: Fırat
VÖSYM: Güzeldi!
Demirören: Başkan
Milliyet: Basında Güven
Vedat Okyar: Çalım, pas ve penaltı duayeni
Cem Yılmaz: Zeka
İstanbul: Ruhşehir!
Neden Mizah ?: Şarkı söyleyemediğim için...

Son olarak biraz özel bir soruyla kapatalım dedik. Babanız alkol aldıktan sonra biraz da size içirmiş küçükken ve alkol kontrolü sırasında "sizin makine bozuk, çocuğa içirin onda da çıkar" tarzı bir olay geçmiş sanırım başınızdan. Doğru mudur?

- Yok, bu olay bizim başımıza gelmedi. Karadenizli bir babayla oğlu arasında geçmiş, polis nereliydi bilmiyorum. Duydum, güldüm, gösterilerimde de anlatıyorum.

Futbol bloglarını, ya da futbolla sınırlandırmayalım, blogları takip ediyor musunuz? Bizim blogumuzu inceleme fırsatınız oldu mu? Nasıl buldunuz?

- Çok takip edemiyorum. Röportajı geciktirdiğim için bana küseceksiniz diye tırsıyodum, şimdi rahatladım,ilerleyen zamanda bakarım blogunuza. Bloglara dadanırsam, Dostoyevski de bana küser!


Röportaj isteğimizi kırmayan Vedat Özdemiroğlu’na tekrar teşekkür ederiz.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Geçmişten Kareler #21


Never Can Say Good Bye: HAPPY BIRTHDAY MARTIN LUTHER KING JR

MLK hakkında biraz bilgi için buraya lütfen.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Spekülatif Tarih #12 | Yakup Cemil Efsanesi


Gittikçe günümüze yaklaşıyoruz spekülatif tarih serisinde. Elbet bir gün geriye dönebiliriz ancak şu an konumuz Babali baskını ve Enver paşanın sağ kolu Yakup Cemil'dir. Hadi bakalım...

Önce Yakup Cemil kimdir sorusuyla başlamak gerekiyor, yukarıda biraz bahsettim ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) komitacı (gerilla diyelim en basitinden) kolundan olan Yakup Cemil aynı zamanda Türk tarihinin gördüğü en büyük looser'lardan biri olan Enver Paşanın sağ koludur. Hikaye de onun hikayesidir...

Aynı zamanda Yakup Cemil Mustafa Kemal gibi komutanlarla birlikte gerilla savaşı (düzensiz ordu, vur kaç taktiği) yapmak üzere Osmanlı'nın Afrika'da kalan son toprağı olan Trablusgarb'a gönderildi. Bu yüzden askerin çok sevdiği bir isim. Aynı zamanda tabir-i caizse deli dolu bi' adam, ne zaman ne yapacağı hiç bir zaman belli olmuyormuş ve gözü karalığı kimi zaman başına büyük dertler açıyormuş. Hatta Atatürk'ün kendisi hakkında "Eğer bir gün bir ihtilal yaparsam yanıma alacağım ilk adam Yakup Cemil'dir, ihtilalden sonra da ilk asacağım kişi de yine Yakup Cemil'dir." dediği bile rivayet edilir. Gelelim Bab-ı Ali baskınına... Bu baskında Enver paşa önceden halkı galeyana getirmek için sivil kılıkta asker yollamasına rağmen istediği kalabalığa ulaşamamış hatta baskından vazgeçme aşamasına gelmiştir. Yakup Cemil Enver Paşa'yı vazgeçirmemiş ve dönüşü yok artık diyerek en önde kendisi girmiştir. Bu baskın sırasında Harbiye nazırını Enver Paşa'ya "sizce de çok konuşmadı mı" diyerek alnından vurmuş ve kansız geçmesi istenilen ihtilalde İTC'yi 1-0 geride başlatmıştır.

Gözü karalığı, vatan severliği, tutkusu gibi bir çok özellikle askerin gönlünde taht kurmuş Yakup Cemil ihtilalde Nazım paşayı vurmasının da etkisiyle yüzbaşı iken ordudan atılmıştır. Hatta bu atılma daha da ileri zamanı geldiğinde Enver paşa kendisine "İTC'ye karşı darbe" suçlamasıyla hapise attırmıştır. İTC'yi çok seven Yakup Cemil, Enver paşanın olaydan haberi olmadığını olunca mutlaka kendisini çıkaracağını düşünür ve ona defalarca mektup yazar. Cevap hiç bir zaman gelmemiştir... Yakup Cemil Enver paşanında bu durumdan haberi olduğunu anlamaya başlamıştır. Ardından Yakup Cemil hakkında idam kararı çıkar... Bu arada hapishane günlerinde herkes mahkum kıyafetleri ile dolaşırken Yakup Cemil pırıl pırıl subay kıyafetleriyle dolaşmıştır. Yine aynı kıyafetlerini giyip idam alanına gider. Burada "askerlerim susamıştır" diyerek askerlere karpuz aldığı efsanesi vardır ancak birazdan anlatacağım efsane karşısında "Uefa Kupası-Cumhurbaşkanlığı kupası" arasındaki farkı yaratacaktır.

İdam, farklı bir idamdır, askerler emirle birlikte Yakup Cemil'i kurşunlayacaklardır. Komutan emir verir: "Rahat" Hiç bir asker kıpırdamaz bile hepsi Yakup Cemil'in gözünün içine bakmaktadır kendisini kaçırmak için. Çok sevdikleri komutanlarına silah çekmeyi kendilerine yedirememektedirler. Komutan sinirlenerek tekrar "Rahat" komutunu verir askerlere. Yine tık yoktur. Ardından Yakup Cemil "komutanım özür dilerim, izin verirseniz" diyerek söz ister. Komutan şaşırmış ve sinirlenmiş bir şekilde izin verir. Yakup Cemil "Hazır" komutunu verdiğinde askerler gözünün içine baktığı Yakup Cemil'in emrine uymuşlardır. Ardından "hazır ol" emri askerler için üzücü, Yakup Cemil için şerefli bir sona gidildiğini göstermekteydi. Yakup Cemil "ateş" emrini verdiğinde hem kendi ölüm emrini verdiği, hem askerleri tarafından ne kadar sevildiği, hem de komutanın karizmasını giderayak nasıl çizdiği düşünülebilir. Ancak bunlarla beraber asıl düşünülmesi gereken nasıl "efsane" olduğudur bence.

Gereksiz Bilgiler:
- Kendisinin idam sırasında 14 kurşun yedikten sonra yarım saat can çekiştiği ve ölmediği söylenir.
- Yanlış hatırlamıyorsam Vecdi Gönül danıştay saldırısı için "İTC ve Yakup Cemil'in Bab-ı Ali baskını gibi" ifadesini kullanmıştı.
- Abdullah Çatlı da Süleyman Demirel tarafından Yakup Cemil'e benzetilmiştir.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Spekülatif Tarih #11 | Gazi Osman Paşa


Spekülatif Tarih yazı dizisine verdiğim istem dışı aradan dolayı özür dileyerek yazıya başlıyorum. Osmanlı dağılma dönemindeyiz, 1877 Osmanlı-Rus savaşı ya da diğer adıyla 93 harbinde yaptığı kahramanlıkla Gazi Osman Paşa bu yazımızın konusu olacak.

Osmanlı, dağılma döneminde gelen geçenin tokatladığı, canı isteyenin, egosunu tatmin etmek isteyenin savaş açtığı ve ufacık Moskova klezniğinden gelip Osmanlı'yı şamar oğlanı yapan Rusya'nın en cuk oturan tabiriyle "hasta adam" olarak nitelendirdiği bir devlet konumuna düşmüştür. O dönemde izlenen denge politikası da İngiltere'nin çıkarları doğrultusunda Rusya'yı dizginlemesiyle biraz olsun fayda sağlasa da devleti yıkılmaya doğru götüren süreçten kurtaramamakta. Bu dönemde Osmanlı'nın güçsüzlüğünü ortaya koymak için, ismi önemli olmayan antlaşmanın şu maddesine dikkat çekmek istiyorum:

"Eğer Osmanlı'ya savaş açılırsa, Rusya tüm gücüyle Osmanlı'ya yardım edecek, Rusya'ya saldırı olursa Osmanlı sadece boğazları kapayacaktır."

Bir devlet ancak bu kadar küçümsenebilir. Ancak "Sen zaten bize yardım edemezsin, bari bir işe yara da boğazlarını kapa" mantığıyla hareket eden Rusya'ya hak vermemek elde değil. Her neyse, Osmanlının güçsüzlüğünü anlatmayacağım sadece dönemin Osmanlısı hakkında ufak tefek bilgi sahibi olunmasını istedim. Dönelim 93 harbine. (Rumi takvime göre 93'lü bir yıla geldiği için 93 harbi denilmiş) Bu savaş aslında bir çok ilginç noktayı barındırıyordu. Öncelikle o zamana kadar dostça, aramızda hiç husumet yaşamadığımız Ermenilerle aramızın bozulduğu savaş olarak nitelendirebiliriz bu savaşı. Fransız İhtilalinin imparatorluklar için en zarar verici ilkesi olan milliyetçilik ilkesinin tavan yaptığı bu dönemlerde, Rusya'nın kışkırtmasıyla Doğu Anadolu'da egemen olma düşüncesiyle savaş boyunca Ruslara yardım eden Ermenilerle günümüze kadar süren düşmanlığın tohumları sanıyorum ki orada atıldı. Ancak Osmanlıyı balkanlar ve doğu anadolu olmak üzere iki cephede sıkıştıran Ruslar, Osmanlıyı Doğu Anadolu'da yenmişlerdir ancak benim bahsedeceğim cephe, diğer cephe yani Balkanlar cephesi.

Osmanlı çok kritik bir durumla karşı karşıya. Ploşnik Rusları durdurabilmek için son stratejik nokta, ancak Rus askerlerin Ploşnik'e yürüme mesafesi 2 gün iken, Gazi Osman Paşa ve askerlerinin ise Ploşnik'e varış mesafesi 3 gündür. Ancak düşman mutlaka Ploşnik'te durdurulmalıdır. Osman Paşa ve askerleri, 10'ar 15'er dakikalık çok kısa molalarla, yola dayanamayanları geride bırakarak Rus ordusundan önce varmayı başarmışlardır. Bu yorgunluk üzerine askerler kendi cenaze namazlarını kılıp üstüne bir de "hücum!" emrini almışlardır. "Ne? Kendi cenaze namazları mı?" diyenleri duyar gibiyim. Açıklayalım. Bu olay eski bir Türk geleneğidir. Kazanılması zor olan savaşların öncesinde şehitlik mertebesine erişecek askerler, kendi cenaze namazlarını kılar. Hatta anılarında Türk askerinden de bahseden Alman Limon Von Sanders "ölmek için bu kadar heyecanlanan bir millet nasıl oluyor anlamıyorum" gibisinden bir şeyler söylemiştir.

Savaşa geri dönelim... İki ordu da savaş alanına geldi, ancak burada Gazi Osman Paşa öyle destansı bir savunma yaptı ki. Öncelikle savaş alanlarında eşi benzeri görülmemiş bir şey yaptı: içiçe geçmiş cepheler yaptı ve aralarına tünel kazarak geçişi sağladı. Bu ne fayda sağladı diyecek olursanız, Rus askeri o cepheyi ateşe tuttuğunda hemen diğer cepheye geçildi, Rus askeri "orayı temizledik" diye cepheye yaklaşınca diğer cepheye geçen askerler Rus askerlerini temizliyordu. Gazi Osman Paşa ve askerleri o kadar büyük bir savunma gayreti koydu ki ortaya, 1 günde elde edilecek denilen Ploşnik tam 141 günde düşmana teslim edildi. Son olarak Rus ve Ruslara bağlı askerlerin Osman paşanın askerlerine oranının 10'a ulaştığında ve Ploşnik'in etrafı sarıldığında Osman paşa askerlerine düşmanın içinden geçerek, geri çekilmeyi emretti. Ancak bu hareket başarılı olamadı ve Gazi Osman Paşa esir düştü.

Esir günleri sırasında ise Rus generaller anı olarak Osman paşa'nın kılıcını istediler, yemeklere devet ettiler, tanışmak için sıraya girdiler. Ancak Gazi Osman Paşa hiç birine yüz vermedi ve "ben esirim, bana esir gibi davranın" diyerek ne kadar büyük olduğunu tekrar gösterdi. Ülkeye dönüşünde beyaz mendillerle, binlerce kişi tarafından karşılanan Gazi Osman Paşa ülkede kahraman ilan edildi. Ölümünde ise Osmanlı halkı günler boyunca yas tuttu. Bu da bonus:

PLEVNE MARŞI

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Pasa
Plevne'den çıkmam diyor

Olur mu böyle olur mu
Evlât babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı

Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolunda
Beşbin top birden patladı

Kılıcımı vurdum taşa
Tas yarıldı baştan başa
Askerinle binler yaşa.
Nâmı büyük Osman Paşa