21 Ekim 2013 Pazartesi

Fenerbahçe - Anadolu Efes


Ligler başlamadan önce bakıldığında; Efes ile başlayıp, zor şekilde geçeceğini düşündüğümüz bir maraton vardı. Geçen yazıda nelerden şüphe duyduğumu az çok anlatmıştım. Efes'in de daha iyi bir takım olacağını hayal etmiştim. Yine de bu şekilde kalmayacaklarını tahmin etmekle birlikte, beklediğimizden rahat bir bir başlangıç elde ettik.

Öncelikle biraz Efes'ten bahsetmek lazım. Planinic tükenmiş gibi oynuyor. Artık gözü kapalı yapabileceği bir iki ikili oyun dışında acınacak bir basketbol oynadı. Takımın genel yapısı da etkili oluyordur ama Khimki'yi nasıl kendi elleriyle bir kademe yukarı taşıdığını izlemiştik. Planinic'in böyle kalacağını tahmin etmiyorum. Gordon ile gerekli direksiyon paylaşımını yapamamışlar. Amerikalı oyuncuların top alamayınca yaşadığı beyin tutulmalarının bir örneğini canlı canlı izledik. Semih hakkında cümle kurup yazımı baltalamak istemiyorum. Semih'in bu kadar çok para kazanabildiği bir ortamda, tüm genç oyuncuların pembe düşler kurması mümkündür. Basketbolcu olmak için çok fazla şeye ihtiyacınız yok. 

Oktay Mahmuti, yeteneklerine güvendiğim bir koç. O'nun takımının Barac - Semih ikilisine kalması biraz şanssızlık, biraz da kendi hatası. Semih'i kendisi seçti mesela. Yerli sınırı gibi bahanelerin üretilmesi için uygun bahane değilmiş gibi gözüküyor. Barac için bir şey diyemeyeceğim. Mevcut olan bir kadronun üzerine gelmişti, olmayacak bir şeyler deniyormuş gibi gözüküyor. Yine de Jedi Osman'ın sahada duruşu Kenan'a yakın bir güven veriyor. Efes için bir seneye yakın sürede, gözle görülür bir etki yapacağını düşünüyorum. Bazı adamlar o enerjiyi size verebiliyor. Sonuç olarak, Efes çok kötü. Daha iyi olacaklardır ama gidebilecekleri noktayı pota altı belirleyecek ve o yönden bakıldığında yolları çok açık gözükmüyor.

Gelelim işin bizi ilgilendiren noktasına. Fenerbahçe maça bayağı tutuk başladı. Bunu ana sebep olarak; Kenan ve Melih'in yaptığı acemice hatalara bağlayabiliriz. Kenan'ın iki tane garip şut tercihi, Melih'in olağan heyecanı sonrasında hücumda takım olarak tıkandık. Bu noktalarda umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini de dün bir kez daha gördük. Yine de benim canımı sıkan bir durum yok. Özellikle Kenan'ın kazanılması yolunda bu tür tıkanıklıkları yaşamanın bile bir anlamı var. Tüm sancıları, hataları, gelişimiyle birlikte elimizde yetişecek olan bir çocuktan bahsediyoruz. Gerekli gelişimleri en iyi şekilde tamamlayacağı ortamda. Maçtan sonra yaptığı ''Bundan sonra bizim, sadece konsantre olup, her dediğini bire bir dinleyip yapmamız gerekiyor. Kendinizi teslim etmeniz gerekiyor. Rahat olacaksınız ve kendinizi teslim edeceksiniz, elbet iyi yerlere gelirsiniz."* açıklama Kenan'ın neden biraz farklı olduğunu anlatıyor aslında. O yaştaki bir adam için çok fazla güveni var. ''Fazla'' kelimesini laf olsun diye kullanmadım. Biraz fazla ama ben böyle adamları seviyorum. Melih'in yaşına geldiğinde, o tür tutulmaları yaşamayacaktır.

Takımın Bo ve Emir arasındaki top paylaşımı konusunu çözmesi çok sevindirici. Bunu da bizzat Obradovic yapıyor. Salondan dikkatlice görebiliyoruz. Bo'nun biraz az top kullandığını hissettiğim her an, yeni bir komut ile topun Bo üzerinden dönmesini sağlıyor. Oyuncular çoğu zaman duymasa bile, perdeleri kendisi çağırıyor. Yine ve yüzlerce kez tekrarlanması gereken şey ise, Bo'nun yaptığı hata üzerinden Kenan'a dönüp derdini anlatması. Yaklaşık iki dakika haşladığı Kenan'a elini uzatıp ''çak'' yapabilmesi. Top paylaşımı biraz daha belirgin olduğunda Bo'nun da oyunu zevk vermeye başladı. Şut seçimlerinin hepsi doğru. Hepsi çok yerinde. Oyunun sıkıştığı yerde girdiği maçı açmasını ve sonrasında sadece savaşmasını bildi. Yaptığı işten zevk aldığı çok açık. Emir konusunda daha fazla dilencilik yapmak istemiyorum. Nazar değmesin. Lütfen.

Bojan'ın takım için büründüğü rol ve enerjisi inanılmaz. İki senedir savunmasında da gerekli gelişim oluyor gibi. Fiziği bu iş için çok ideal. Paralel hız konusunda biraz zaafları var ama o istek ve fizik ile kapatılmayacak şey değil. Hücumda aldığı sorumluluklar pota çevresinde olunca daha komple bir skorere dönüştü. Ek olarak, köşelerden potaya yöneldiği koşularını çok fazla arttırdı. Her maç kendini bir iki kere unutturup boş smaca gidiyor. Bunlar pek fazla gözükmeyen şeyler. Çok fazla ihtiyacımız olan şeyler. Bu gibi ayrıntılar maçın ne kadar içinde olduğunuzu belirler. 

İşin savunma kısmındaki dalgalanmaların en aza indiği maç da buydu sanırım. Bo'nun oyuna dahil olmasıyla gelen atletizm ve forvet ağırlıklı beş ile birlikte bir süre çok çok iyi savunma yaptık. Maçın başını da göz ardı edersek, keyif verici bir performanstı. 

Sıkıntı olarak gözüken şey Mahmuti'nin klasik alan savunması geçişine bir kaç dakika çözüm bulamamamız oldu. Salonda konuşurken, ''Kleiza olsaydı daha farklı olabilir miydi?'' diye düşünmedik değil. Alan savunmasının kör noktasında topla buluşabilecek bir Kleiza şüphesiz ki bir anahtar olabilirdi.

Bjelica bir numara olarak doğmuş bir uzun çocuk. Yaptığı bir crossover ve verdiği bir pas var ki ağzımız açık izledik. İnanılmaz bir parmak hassasiyeti var. Çok garip bir saha görüşü var. En önemlisi de inanılmaz gamsız. Bu tarz bir oyuncu için güzel özellik.

İşin özeti: Tüm salon, aylar sonra ilk kez bu kadar heyecanlı bir şekilde birlik oldu. Hep bir ağızdan ''Obradovic'' tezahüratları yükseldi. O, maçın sonunu bekledi. Bir kez daha bağırdığımızda tüm takımı parmağıyla işaret edip, yerine oturdu. 

Şimdi boyumuzun ölçüsünü daha iyi alma zamanı. Cuma günü Barcelona maçı. Ben yine gereğinden fazla umutluyum. Büyük takımlara çabuk teslim olan ortanca takım imajını yıktığımız gün olmasını diliyorum. Sadece o kadar.

*trendbasket.com'dan alıntıdır.


Hiç yorum yok: