30 Eylül 2012 Pazar

Wenger ve Futbol Aklı



Son 4-5 yılda futbol dünyasındaki en büyük tartışma konularından biri; Wenger ve Arsenal. Çocuk bakıcısı, büyük topçuları yönetemiyor, egosu büyük, cimri… Arsene Wenger için her şey dendi ama tüm zamanların en başarılı teknik direktör/menajerlerinden biri olduğunu çoğu kişi kabul eder sanırım.

Wenger Arsenal’in başındaki 16. yılına girdi. İlk birkaç senesi hariç her zaman üzerinde büyük baskı vardı ama kulüp ya da basından kimse Wenger’in gitme (gönderilme) konusunu açmıyordu bile, son 1-2 yıla kadar… Üst üste giden takımın en önemli parçaları ve yıllar geçtikçe gelmeyen kupa baskısı* ilk defa Arsene Wenger’in koltuğunun sallanmasına neden oldu ki kontratının bitmesine 2 yıl kalan Wenger’in geçen günlerde yaptığı “2 yıl sonunda başarılı olup olmadığıma bakacağım, eğer başarılı olamazsam geleceğimi değerlendirmeye alacağım.” açıklaması gördüğü başarı baskısının bir sonucu.

Her zaman göze hoş gelen futbol oynatarak çoğu insanın gönlünü kazanan Arsenal’de başarı gelmedikce oklar Wenger’e çevrildi. Bir süre sonra taraftar iyi oyun değil, başarıya bakmaya başladı. Bu yüzden normalde pek yapmadığı şeylere yönelip acele ve yanlış transferler bile yaptı.



Arsene Wenger'in en büyük artısı kulübün özkaynağını kullanma becerisi ve altyapı scouting'indeki ileri görüşlülüğü. Evet belki yıllardır kupa gelmiyor ama her sene takıma 1-2 genç oyuncu kazandırıyor Wenger. Bunun en son örneği de 2-3 yıl önce hiç umut olmayan Gibbs. Wilshere, Jenkinson da diğer altyapı kaynaklılar. Fabregas, Song, Van Persie, Diaby, Ox, Ramsey... Bu oyuncuları da çok genç yaştayken takıma kazandırdı, gidenleri de aldığı paranın katlarca fazlası bonservis bedeliyle sattı.



Arsenal’den gidenlere gelirsek; bir kısmının haklı nedenleri vardı, bir kısmı paranın peşinden giderek hata etti fakat Wenger’in de bu konuda suçsuz olduğunu söylemek yanlış olur. Gidenlere Vieira’dan başlarsak, Vieira konusunda büyük bir kumar oynadı Wenger ama kazanan oldu. Yavaş yavaş A takımda forma şansı bulan Fabregas’ın artık formayı alma vakti gelmişti ve yürek isteyen bir kararla Vieira’yı gönderdi. Bundan 2 sene sonra takımın sembol adamı Henry gitmek istedi, aynı yıl Ljunberg de takımdan ayrıldı. 2009’da Adebayor-Toure, 2011’de Fabregas-Nasri-Clichy, geçtiğimiz yaz da Van Persie ve Song takımdan ayrıldı. Henry’nin gidişini herkes saygıyla karşıladı, Fabregas yuvasına dönmek istedi ama diğerlerinde olay başarıdan çok parayla ilgiliydi. İstediği kontratları alamayan oyuncular bir bir gitmeye başladı. Wenger bu konuda tabii ki suçsuz değildi ama onun da elinden fazla bir şey gelmiyordu.



Arsenal diğer büyük kulüplerden finansal açıdan geri kalmamak için stad yenileme işine girdi. Bu ileride büyük bi’ maddi kaynak sağlayacaksa da kulübün birkaç yıl fazlaca bir borcun altına girmesi demekti. 2005-2010 arasındaki transfer politikası hep tartışıldı Wenger’in ama çoğu insan bu borcu göz ardı ediyordu. Bu yıllar içinde Arshavin dışında kimseye 15 milyon € üstünde bonservis parası vermedi. Ayrıca bonservis bazında gelir-gider’de +40 milyon € gibi bir kazanç sağladı. Aynı zamanda kendi koyduğu hedef olan CL’ye katılma amacından hiç sekmeyerek başardı bunu.



Bu kadar maddi sıkıntılara rağmen Wenger yönetimindeki Arsenal’in 15 sene içinde ligi bitirdiği en kötü sıra 4. Evet kulüp kupa görmeyeli 7 yılı geçti ve yıldızlar teker teker kaçıyor ama Arsenal her sezon kendini ilk 4’e atmayı başarıyor. Sadece bu bile Wenger’in ne kadar büyük bir akıl olduğunu göstermek için yeterli. Kendi sözleriyle anlatacak olursak; “1-2 kere 1. olmaktansa 20 sene boyunca 2. olmaya razıyım.”

*Wenger 1996 yılı itibariyle sürdürdüğü bu görevinde, 1998, 2002 ve 2004 yıllarında üç kez lig şampiyonu oldu. 1998, 2002 ve 2003 yıllarında üç kez FA Cup'ı kazandı ve 1998, 1999, 2002 ve 2004'te dört Charity Shield sahibi oldu.


29 Eylül 2012 Cumartesi

Bir Ada Hikayesi: Coldplay Top 10




Muhtemelen blogun en az yazı yazan üyesi olacağım için en azından ilk günlere bir yazı sıkıştırmalı diye düşünürken masanın üstünde duran DVD kafamda ışıkları yaktı. Hem yazı konusu olarak güzel hem de kolay yazarım diye düşündüğüm bu yazıya daha başlamadan sorun yaşadım. Listeyi kaç şarkıdan yapmalı, neye göre oluşturmalı derken zar zor bilgisayar başına oturdum. Ancak bir yerden de girmek lazımdı bu işe. Beni tanıyan zaten Coldplay ile ilgili sorunumu bilmenin yanı sıra sürekli dile getirmemden dolayı bıkmış durumdadır. Lise zamanları sevmediğim bir grubun şimdilerde bu kadar hayatımın içinde olması hep garip geldi bana. Her şey bir gece konser videoları izlerken YouTube’un belki de en güzel özelliği “Recommend Videos” bölümünde Tokyo konserine denk gelmemle başladı. Aşk hikayesi gibi oldu. Sonrasında arkadaşlarıma bulaştı, hem de baya. Sanırım etrafımda Coldplay’den nefret eden fazla kişi yok. Olmaması daha iyi. Neyse duygusal dakikaları bırakıp listeye geçelim. 

Öncelikle belirtmem gereken birşey var. Bu liste kesinlikle şu anki ruh halime göre oluştu. Coldplay şarkılarının en büyük sorunu bence bu. Sen o an nasıl hissediyorsan ona göre listen değişiyor. Mutluyken aç Fix You’yu koşarak uzaklaşırım oradan, hesap et. Yok ya uzaklaşmam, adam taş olur. Liste grubun sadece stüdyo albümlerini içeriyor, EP ve single’ları işin içine katarsam çok büyük sorunlar çıkar. Listeye Mylo Xyloto’dan şarkı koymak için çok uğraştım ama olmadı, listedekilerin üstüne çıkacak şarkı bulamadım. Belki Charlie Brown, yok yok Almanlık daha iyi. X&Y albümünden 4 şarkı listeye girdi, daha fazla da girerdi ama diğer albümlere ayıp olur diye tuttum kendimi. Neyse başlayalım;


10 - Trouble
9 – Lost!
8 - Viva la Vida
7 - Talk
6 - The Scientist
5 - Clocks
4 - The Hardest Part
3 - Yellow
2 - White Shadows
1 - Fix You

Genelde insanlar ilk 3’ü şekillendirirken sorun yaşarlar, ben 10 ve 9’u seçtikten sonra bunalıma girdim. Özellikle ilk 3 sıradaki şarkıların yerlerini göz önünde bulundurmamak gerek. Onların yerleri ufak bir farkla da olsa değişebilir. Ancak temel olarak ilk 10 bu şekilde oluştu. Listenin dışında kalıp gönlümüzde ayrı yeri olan şarkıları da sırasız şekilde söyleyelim: Don't Panic, Shiver, In My Place, Daylight, A Rush of Blood to Head, What If, Speed of Sound, Yes, Violet Hill. Aslında Top 20 de yapılırmış ama bu işin Top 10’u makbûldür. Stüdyo albümü olmayıp delicesine sevdiğimiz şarkıları sayacak olursak; Crest of Waves, Things I Don't Understand, Gravity, See You Soon, Christmas Lights bir çırpıda aklıma gelenler. 

Grup üyeleriyle, yaptıkları işlerle, canlı performanslarıyla çok özel bir grup Coldplay, en azından benim için öyleler. Mylo Xyloto ile çoğu kişiyi hayal kırıklığına uğratsalar da saydığım onca şarkıyla, onları seven herkesin hayatına iz bıraktılar. Temennim grup dağılmadan önce Türkiye’ye gelmeleri. Gelmeseler de elbet gidilir birkaç sene içinde ama sanki buraya gelseler hepimiz için çok özel anılar yaşanacak, umarım gelir ve yaşatırlar. Kapanışı Lost’un güzel girişiyle yapalım: “Just because I'm losing doesn't mean I'm lost!”

Galatasaray Medical Park Takım Tanıtımı



Bu yazının klasik sezon öncesi değerlendirmelerinden çok farklı olacağını iddia etmiyorum ancak her zaman yaptığım gibi yazıya bir önceki seneden bahsederek girmeyeceğim. Burayı okuyacağını düşündüğüm birçok kişi Oktay Mahmuti-Ergin Ataman tercihimi, başarı kriterimi (başkanım, selamlar) ve o takımın benim için neler ifade ettiğini az çok biliyor, daha ilk yazıdan tekrara düşmeyelim.

Diğer şampiyonluk adaylarında olduğu gibi -Banvit'i bir kenara koyalım- Galatasaray'da da sezon öncesi taşlar tamamen yerinde oynadı. Hakan Üstünberk'in uzun süredir tek başına yaptığı göreve, daha profesyonel bir yapılanmayla Lütfi Arıboğan ve Murat Özyer (İlkan Karaman konusunda değineceğiz -yazı sonrası not: değinemedi-) şubenin başına getirildi. Oktay Mahmuti'nin ilk sezonun itibaren idari anlamda büyük sıkıntılar çeken, Euroleague yönetimiyle görüşmelerini teknik kadrosuyla (Mahmuti, Emir Alkaş) yapacak kadar bu konuda zayıf olan kulüp için son dörece önemli ve değerli hamlelerdi, Euroleague eleme hakkının o günlerden elimizden kaçtığı gerçeğine rağmen. İdari ekibin koç konusundaki tercihi de geçen senenin üç kupalısı Ergin Ataman'dan yana oldu.

 15 milyon euro olduğu söylenen bütçe Euroleague takımı için kullanılsaydı muhtemelen daha iyi bir kadro ortaya çıkabilirdi ama Ergin Ataman bu konudaki rüştünü kanıtlarcasına çok önemli bir kadro yarattı.

Yeniler ve Kadro Yapılanması
PG: Engin Atsür-Ender Arslan
SG: Henry Domercant-Jamont Gordon-Göksenin Köksal
SF: David Hawkins-Cenk Akyol
PF: Milan Macvan-Ersin Dağlı
C: Furkan Aldemir-Bonifance N'Dong-Sertaç Şanlı

Hazırlık dönemi boyunca Engin'in, Gordon'ın, Hawkins'in, Domercant'ın ufak sakatlıkları; Ender, Göksenin, Macvan ve Furkan'ın milli takım kadrolarında bulunması nedeniyle takımı tam kadro görme şansımız olmadı ve Domercant'in sakatlığı sonrasında 1 ay daha olmayacak ve bununla birlikte takımın hem hücum kısmında hem savunma kısmında sistemi henüz oturtamadığını da gördük ancak Rixos ve Tübad turnuvalarından çıkarımlar yapmak mümkün.

-Ergin Ataman'ın genellikle 7-8 kişilik dar rotasyonlar kullanmayı seven bir koç olduğunu biliyoruz ancak kadro yapılanmasına baktığımızda bu sene Ergin Ataman'ın biraz daha geniş bir rotasyon kullanabileceğini görüyoruz. Rotasyonda ilk iki tercih olarak gözüken oyunculardan Ender Arslan ve Cenk Akyol dahil hiçbir oyuncunun -en azından sezon başı itibariyle- rotasyon dışına çıkacağını düşünmüyorum. Burada sadece istisna olarak yaz dönemini çok kötü geçiren Göksenin Köksal'ı gösterebiliriz. Ergin Ataman'ın Oktay Mahmuti'ye göre biraz daha rollerin esnek olduğu sisteminde Göksenin özellikle topun elinde olduğu anlarda hiç güven vermedi. Hala çok önemli bir savunma kozu ayrıca Ergin Ataman'ın topa baskıyı ve tempoyu arttırmayı hedeflediği sistem için de ideal gözüküyor ancak fundemental olarak Asım Pars seviyesinde ve şutu hala istikrarsız. Sezon başı itibariyle rotasyondan kesilecek ilk isim olarak gözüküyor umarım Domercant'in sakatlığı en azından ona faydalı olur.


-Bu takımın Domercant ve Hawkins gibi iki çok önemli lideri var, diğer oyuncuların bu iki isimden daha önemli olduğunu iddia etmeyeceğim ancak özellikle TBL için kadronun en önemli isimlerinden biri Engin Atsür. Geçen sezon Fenerbahçe Ülker'in nadir ayakta kalan isimlerinden biri olan Engin, 1 numara pozisyonunda sahaya bu rotasyondan diğer süre alabilecek Ender Arslan ve Jamont Gordon'a göre çok daha farklı şeyler koyabilecek bir isim. Ergin Ataman'ın düşündüğü tempolu basketbolda Ender ve Gordon düşünüldüğünde 3. tercih olarak gözükebilir ancak oyun yarı sahaya kaldığında Engin hem oyun aklıyla -spacing için de çok kritik- hem istikrarlı dış şutuyla diğer iki isme göre özellikle üst seviye maçlarda daha fazla artı vaat ediyor. Ender'in istikrarsızlığı, Gordon'un da oyun yarı sahaya kaldığında takımı oynatma konusunda eksik kaldığı düşünülürse Engin'in özellikle sezonun sonlarına doğru sağlıklı ve formda kalması çok önemli.

-En önemli skor opsiyonunuz eğer Domercant ise onu maximum verimle kullanabilmek için en kritik nokta spacing'dir. Domercant'in doğru noktada topla buluşması dışında diğer 4 oyuncunun da sahaya doğru dizilmesi gerekir. Az önce bahsettiğim şekilde Engin'i değerli kılan özellik bu. Bu konudaki bir diğer kritik isim de Milan Macvan. Geçen sezon, 4 numaralardan istikrarlı gelmeyen şutların hücumu nasıl baltaladığı göz önündeyken, Macvan her ne kadar sezon öncesi turnuvalarda bekleneni tam olarak veremese de, onun skorda öne çıkmasının dışında hücumun işleyişine de önemli katkılar vereceğini düşünüyorum.

Artılar
-Diğer şampiyonluk adaylarına baktığımızda bu takımın en önemli artılarından biri mental güç olarak gözüküyor. Bu noktada "ego çatışması olabilir" söylemine katılmak yerine, Domercant, Hawkins, Gordon gibi kötü giden ortamda sadece saha içinde gösterdiği performansla değil, mental olarak da takımı ayağa kaldırabilecek, Ergin Ataman'ın rakibin kafasına giren ve saha içinde olduğu kadar zihinsel olarak da onlarla uğraşan yapısına uygun oyuncuların Galatasaray için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Özellikle Hawkins ve Domercant'ın winner özelliği playofflarda ve Eurocup'ın ilerleyen turlarında ortaya çıkacaktır.

-Şu aşamada, İlkan'ın da elden kaçırıldığı ortamda "en faydalı uzun rotasyonu Galatasaray'da" demek iddialı olacaktır, kağıt üzeriyle saha içi bu kadar değişkenlik gösterebilecek, ucu açık bir laf etmek için henüz erken ancak en sert uzun rotasyonun Galatasaray'da olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Furkan, N'dong, Macvan ve Dudley hepsi pota altı sertliğinde belirli bir seviyenin üstünde oyuncular. Ligin en yetenekli uzunları değiller belki ama sertlik olarak hiçbir takımın gerisinde kalmayacaklardır. Ayrıca Furkan ve N'dong'dan pick-and-roll savunması, Dudley'den orta mesafe ve hücum ribaundu, Macvan'dan dış şut ve tamamı iyi ribaundcu olan oyunculardan ribaund beklentileriyle birbirini tamamlayan bir rotasyon olarak gözüküyor. (İzzet geliyor mu? Onun yerine Samet Geyik alsak?)

-Az önce bahsettiğim uzun rotasyonun kalın ve kalıplı oyunculardan oluştuğunu söylemek zor ancak kısalarda ise tamamen tersi. Domercant, Jamont Gordon, Göksenin Köksal, Hawkins ve Cenk Akyol pozisyonlarına göre kalıplı oyuncular. Bu fizik avantajın özellikle savunmada işe fazlasıyla yarayacağını ve Ergin Ataman'ın kalın oyuncularıyla savunma prensibini topa baskının yanında, birebir geçilmemek üzerine kuracağını düşünüyorum; elinde de bu savunma prensibine oldukça uyan oyuncular var. (Bu fizik avantajın olumsuz gözükebilecek yönünden eksilerde bahsedeceğim)

-Domercant'ın sakatlığına pek çok olumsuz yönden bakabiliriz. Ergin Ataman da muhtemelen sezon öncesi planlarını Fenerbahçe maçına göre yaptığından Domercant'in sakatlığı uykularını kaçırmıştır ancak kısa rotasyonunda durumu ve pozisyonu belirsiz isimler için bu 1 ay oldukça kritik olacaktır. Engin'in 1 numarada kendini göstermesi ve Jamont'un sürelerinin 2 numara daha fazla kayması (bundan da bahsedeceğim), Ender'in sezon içinde rotasyondan süre alabilecek performansı ortaya koyması ve Göksenin'in çok kötü bir yaz geçirdikten sonra tekrar toparlanması hem bu oyuncuların durumunu görmek adına hem de Ergin Ataman'ın gelecek aylarda kullanacağı rotasyonu kafasında oturtması adına son derece önemli.



Eksiler
-Rixos ve Tübad turnuvalarında izlediğimiz Galatasaray'ın en büyük sorunu Jamont Gordon'un direksiyonda olduğu dakikalarda hücum organizasyonluğu oldu. Gordon yüksek tempo, topa baskı gibi Ergin Ataman'ın üzerinde durduğu noktalarda katkı verebilecek bir oyuncu olabilir ama düşük tempolu, yarı saha basketbolunun oynadığı maçlarda 1 numara pozisyonunda oynaması takımın bütün hücum ritmini bozacaktır. Burada Hawkins'in organizatörlüğü düşünülebilir ancak onun da zorunluluk (maximum 8-10 dakika) dışında o role evrilmesinin takıma başka noktalarda zararlar vereceğini düşünüyorum.

-Takımın artılarında da bahsettiğim fizik avantajı sezon öncesi turnuvalarda -özellikle savunmaya- olumlu yansıdığı kadar olumsuz da yansıdı. Ergin Ataman'ın savunmada özellikle alçak posta yardım getirme planı doğrultusunda içeriye kapanan takım, ağır dış oyuncular yüzünden tekrar dışarıya açılmada aynı başarıyı gösteremedi ve birçok maçta üçlük savunması konusunda sıkıntılar yaşadı. (Rixos Cup'ta oynanan Efes maçı ve Vujacic) Savunma üzerine daha fazla çalışıldıkça üstesinden gelinebilecek bir durum ancak hem savunmada hem hücumda geçen seneye göre daha az mobil bir takım görebileceğimizi söyleyebiliriz.

-Ergin Ataman geçen sezon Beşiktaş maçındayken daha ilk ligin maçından Galatasaray'ın aklına girmesinin ekmeğini özellikle final serisinde çok yemişti. Sezon öncesi turnuvalarında da ligde karşılacağı rakipleriyle karşılacağından Ergin Ataman sistemi oturtmak yerine daha hazırlık turnuvasından rakibe "sizi yeneceğiz" mesajı verilmeye çalışıldı, setlerin uzun ve hatasız oynanmaya çalışılması gereken dönemlerde ilk etapta galibiyet düşünüldü. Daha sistemin gerekliliklerinin uygulandığı sezon içerisindeki turnuvalar, kupa ve lige hazır girmemizi sağlayabilirdi ancak Ergin Ataman mental savaşa erkenden girmeyi tercih etti.

Beklentiler
Şampiyonluk tabii ki en büyük beklentidir ancak ben rakiplerin güç durumunu da göz önüne aldığımızda en büyük beklentinin Eurocup'da şampiyonluk yaşayarak veya ligde final oynayarak Euroleague'e katılmak olduğunu düşünüyorum. 

(Artılara eksilere sıkıştıramadım diye seni unuttum sanma Murat Özyer. Hatalısın ve sana laflar hazırladım.)

Beşiktaş Takım Tanıtımı


Geçtiğimiz sezon hiç kimsenin beklemediği bir şekilde rüya gibi bir sezon geçiren Beşiktaş 3 kupa kazanarak tarihi bir sezon geçirmişti. Ancak Beşiktaş’ın içinde bulunduğu mali krizden basketbol şubesi de etkilendi ve şampiyon kadronun büyük kısmı ve teknik ekip takımdan ayrıldı. Bunun sonucunda basketbol şubesinde sil baştan yapılmak zorunda kalındı.

Koç olarak camianın sevilen isimlerinden Erman Kunter ile anlaşıldı. Ayrıca Türk basketbolu efsanelerinden Haluk Yıldırım da genel menajerlik görevine getirildi. Kısıtlı bütçelerle kazandığı büyük başarılarla biliniyor Erman Kunter ayrıca Beşiktaş formasıyla da mücadele etmiş Beşiktaşlılığıyla bilinen bir koç. Beşiktaş yönetimi basketbol şubesini doğru kişilere teslim etti bence bu hamlelerle. Rüya gibi bir sezonun ardından bu kadar büyük bir değişimi kimse istemezdi elbette ama bu hamlelerle Beşiktaş uzun vadeli bir planlar yaptığını gösterdi. Yıllarca başarılı kadrolar kurup ve en sonunda şampiyonluğu da gören ama daha sonra hepsinin elimizden uçmasına tanık olan,başarılarla değil sorunlarla gündeme gelen takımları izleyen biri olarak bu planı sonuna kadar destekliyorum ben de.

Geçen seneki kadrodan sadece Serhat, Barış ve sakatlığı nedeniyle uzun süredir basketboldan uzak kalan Can Akın kaldı. Sponsor arayışları da istenildiği gibi gitmedi bir türlü ve mecburen dar bütçeli bir kadro kurulmak zorunda kalındı. Bu konuda işin uzmanlarından Erman Kunter gibi bir adam olunca yine de güzel hamleler geldi diyebiliriz. Özellikle Dasic ve Christopher çok önemli işler yapacaktır diye düşünüyorum bu sene. Geçen sene Beşiktaş’ın en zayıf karnı olarak gözüken yerli rotasyonuna da çok önemli takviyeler yapıldı ve daha geniş bir rotasyon kuruldu.

Yeniler ve Kadro Yapılanması

Pg:Tutku Açık,Curtis Jerrells,Can Akın,Kartal Özmızrak
Sg:
Muratcan Güler,Patrick Christopher
Sf:
Serhat Çetin,Vladimir Dasic
Pf:
Damir Markota,Cevher Özer,Barış Hersek,Randal Falker
C:
Gasper Vidmar
                             


                           


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

Kadro böyle sonuç olarak geçtiğimiz seneye göre çok mütevazi ama daha mücadeleci. Gasper Vidmar’ın yerli statüsüne geçememesi sonrasında Falker bir sakatlık olmadığı sürece sadece Euroleague maçlarında yer alacak gibi gözüküyor. Erman Hocanın bu sene kısa bir beşle oynamak istediğini gördük sezon öncesi turnuvalarında zaten takımda da Vidmar dışında gerçek bir pivot yok. Sezon öncesi 2 turnuvaya katıldı Beşiktaş bu turnuvalar üzerinden bu sezon oynanacak basketbola dair çıkarımlar yapmak mümkün özellikle Beko Cup daha belirleyici bence.

Rixos Cup’ta Dasic-Serhat-Markota gibi bu seneki kadronun önemli parçaları yoktu ancak buna rağmen çok iyi mücadele etti Beşiktaş. Geriye düştüğü maçlarda dahi pes etmedi fakat burada en çok dikkatimi son anlarda yapılan tercih yanlışları çekti. Bunun da en büyük sebebi Jerrells’ın böyle anlarda takım disiplininden koparak daha bireysel fakat daha yanlış kararlar vermesi bence. Ancak hem o turnuvanın ilk turnuva olması hem de Jerrells’ın daha yeni takıma katılması sebebiyle mazur görülebilir. Tutku’nun sahada olduğu dönemlerde daha doğru hücumlar etti siyah beyazlı ekip. Vidmar gibi pick&roll’ü iyi oynayan bir uzun olması da bunun olmasındaki en büyük etkenlerden. Rixos’ta dikkat çeken bir diğer nokta Beşiktaş’ın çok değişken hücum etmesi. Bir maçta dış şutlarla etkili olurken diğer maçta içeri penetrelerle etkili oldu Beşiktaş bu çok olumlu bir gelişme ancak maçın bazı bölümlerinde de hücumda çok tıkandı.

Beko Cup’ta eksiklerin takıma katılmasıyla birlikte daha doğru değerlendirme yapmak mümkün oldu. Dasic ve Markota Erman Kunter’in düşündüğü sisteme çok uygun isimler olduklarını gösterdiler. Özellikle Dasic’in hem 3 hem de 4 numara oynayabilmesi büyük avantaj. Zaten Eurobasket elemelerinde de ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu gösterdi. Serhat’ın da takımdaki varlığı beyin seviyesine çok olumlu etki yapıyor. O sahadayken daha doğru hücum ediyor Beşiktaş.Christopher takımın savunmada ve hücumda ihtiyacı olduğu her anda başarıyla sorumluluk alıyor. Hawkins gibi bir oyuncunun gidişinin ardından Beşiktaş’ın bu tip bir oyuncuya çok ihtiyacı vardı. Jerrells Rixos’a göre daha derli topluydu bu turnuvada ama yine de tercih konusunda bir guarda göre çok hatalar yapıyor. Ancak son maçlarda Erman Kunter Tutku ve Jerrells’ı aynı anda kullandı. Böylece Jerrells’ın deliciliğinden daha çok yararlanıldı ki böylesi bence daha doğru olacak. Can Akın’ın da ne kadar sağlıklı döneceği bu planda önemli bir yer kaplıyor.


                           


Artılar

Erman Kunter Beşiktaş’ta bu sene kısa beşli sistemi düşünüyor. Hem yaptığı transferlerden hem de Beko Cup’taki oyundan anlayabiliyoruz bunu. 4 numara pozisyonunda kullanılan Dasic’in ribauntu alıp direk topla birlikte hücuma çıkması çok rahat basketler olmasını sağlıyor. Ayrıca uzunların dış şut tehtidi olması rakip takımları zor durumda bırakıyor, rakip uzunların dışarı çıkmasına sebep oluyor ve eşleşme dezavantajları yaşatıyor.

Guard bölgesinde de değişik stilde oyuncular var bu da Beşiktaş'ın hücumlarının rahatlıkla değişkenlik gösterebileceğinin bir işareti. Tutku daha çok oynatmaya yönelik bir guardken Jerrells daha delici ve skorer bir guard. Can Akın'sa sakatlanana kadar çok faydalı bir oyun ortaya koyuyordu.Onun da sağlıklı dönmesiyle bu bölgedeki çeşitlilik daha da artacaktır.

Bir diğer artıya gelirsek Fenerbahçe'de bir türlü istenileni veremeyen Gasper Vidmar'ın Erman Kunter koçluğunda çok daha verimli basketbol oynamaya başlaması. Vidmar kendisinden en iyi şekilde faydalanabilecek bir koçla birlikte ayrıca sahada da onun oyun stilini destekleyen Tutku Açık ta var.Takımdaki tek gerçek pivot olması onun önemini daha da arttırıyor.

Muratcan,Serhat ve Christopher gibi topa çok iyi baskı yapabilen kısalar bulunması da Beşiktaş'ın bir diğer avantajı. Böylece tempoyu arttırıp kapılan toplarla rahat basketler bulabilir Beşiktaş ayrıca topu çalamasa bile  rakibin hücum süresinden yemiş olur ve doğru hücum etmesini engeller. Bu üçlüyü temponun artması gereken zamanlarda aynı anda sahada görmemiz yüksek ihtimal.

                                                                  
         

                                                                                                                                                                                 


Eksiler


Kısa beşli sistemin olumsuz yanları da var tabi.Sahada gerçek bir pivot olmadan Beşiktaş ortayı kapatmakta sıkıntılar yaşadı. Rixos’ta Stimac özellikle perişan etti oradan Beşiktaş’ı. Bu tip uzunlara karşı sıkıntı yaşayacaktır Beşiktaş. Bir diğer olumsuz yöne gelirsek ribauntlarda çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Net ribaunt almakta zorluk yaşıyor ve bu yüzden de o aradığı hızlı hücumlara rahat çıkamıyor Beşiktaş.

Bir diğer olumsuz sebepse benim başından beri transferini eleştirdiğim Jerrells. Tercih konusunda ciddi sıkıntıları olan bir guard böylece sistemden koparak takımın ritmini bozabiliyor. Oyunu gereksiz yere bireysele döküp takımına zarar verdiği anlar oluyor Jerrells'ın. Bunu ne kadar kontrol altında tutacak Erman Hoca bu çok önemli.

Son olarak psikolojik bir baskı da var Beşiktaş'a.Şampiyon kadronun dağılması üstüne 3 kupalı takıma sponsor da bulunamaması taraftarı çok mutsuz etti. Şu anki basket takımına karşı bir ön yargı var belli kesimlerde ve muhtemelen takımın taraftarı tekrar salona çekmesi gerekecek. Ayrıca olası olumsuz sonuçlarda da takıma gerekenden daha ağır eleştiriler gelecektir. Beşiktaş'ın bununla da mücadele etmesi gerekecek özellikle sezonun ilk kısmında.



Beklentiler

Beşiktaş bu sene sadece ligde ve tarihinde ilk kez Euroleague arenasında mücadele edecek. Erman Kunter’e ve kurduğu kadroya çok güveniyorum. Çok sert çok mücadeleci bir takım. Eksikleri de var ancak yine de özellikle evindeki maçlarda herkesi yenebilecek bir kadro oluştu. Ligde yarı final ve sonrası hedef tabi ki. Çok güçlü kadrolar var ligde şampiyonluk zor gözüküyor ancak yine de yabana atılmaması gereken bir takım Beşiktaş. Euroleague içinse çok zor bir grup içinde siyah beyazlı ekip ama yine de gruptan çıkmak hedef olmalı. Kaybetse bile pes etmeyen, mücadelesiyle alkış alan bir takım en büyük isteğim bu seneden.


Ancak asıl beklentim bu teknik ekibe güvenip basketbol anlamında Beşiktaş’ta sağlıklı bir düzen oluşturulması ve dönem dönem değil sürekli zirveye oynayan bir yapı kurulması. Bunun için de doğru isimler var bu işin başında. 

28 Eylül 2012 Cuma

Fenerbahçe Ülker Takım Tanıtımı



Şüphesiz, bilinçli şekilde basketbol izlemeye başladığımdan beri yazacağım en umutlu ve en huzurlu sezon başlangıcı yazısını yazıyorum. Bir de işlerin dününe kadar gidersek böyle bitmesi mucize olarak bile adlandırılabilir.

Beklenti, taraftar ve yönetim açısından basketbol adına berbat bir sezonu geride bıraktık. Fenerbahçe'yi düzenli şekilde takip eden herkes soru işaretleriyle girdi yeni sezona. Bunların üzerine, şube içerisinde saygınlığı ve değeri tartışılmayacak -ama yine de tartışılan- tek adam olan Aydın Örs'ü de göndererek sezona başlamak sadece kabus olarak adlandırılabilir. Bir süre sessiz ve Semih Özsoy yüzdeleriyle geçen dönemden sonra karşımıza Kemal Dinçer adında, sihirbaz olarak adlandırılabilecek bir yönetici çıktı.

Sihirbaz kelimesini transfer için kullanmadım. Şubenin ihtiyacı olan taraftar ile iletişimi üst seviyede, her şeyi açık, basketbol bilgisi ve sevgisi yüksek adam rolünü geldiği ilk günden beri başarıyla yerine getirdiği için kullandım. İlk geldiği günden beri gerek sosyal medya, gerekse çıktığı her televizyon programında merak ettiğimiz her konuya içtenlikle cevap verip bizim içimizi rahatlattı.



Sonrasında gelen transferler, yapılan hamleler ile güven kelimesi hiç olmadığı kadar sağlam şekilde dillendirildi. Biz Fenerbahçe taraftarları buna pek alışık değiliz. Geriye yapılacak transferler ve en önemlisi koç seçimi kalmıştı. Öncelikle böyle heyecanlı, geleceği parlak ve kendini kanıtlamış bir koç getirebilmek zor işti. Pianigiani de transferi sonrası seçimi yapmasının sebebini hedefler, taraftar gibi unsurlara bağladı. Bu kaos ortamında bu derece önemli bir koçu getirmek neresinden bakarsak bakalım büyük bir yönetim başarısıdır. Bu hamle bize en çok transfer akışı konusunda yardımcı oldu. Pianigiani demek biraz da Bo ve Sato demek oldu. Hatta bu listeyi uzatmak da mümkün. Sonuç olarak; son yılların en yüksek potansiyelli kadrosunu kurduğumuzu söylemek yanlış olmaz.

Yeniler ve Kadro Yapılanması

PG: Bo, Barış, ''Transfer''
SG: Sato, Ömer, Can Maxim
SF: Bojan, Emir
PF: Andersen, Kaya, İlkan
C: Batiste, Oğuz

Kadro kağıt üzerinde böyle bir hal aldı. Yine Kemal Dinçer tarafından transfer haberi geldiği için rahatlıkla oraya ekleyebildim. Gerçi pota altı olma olasılığı da vardı ama İlkan transferinden sonra başka bir yer düşünüleceğini sanmıyorum. Alacağımız adam çok büyük ihtimalle bir ve iki numara oynayabilen birisi olacak. Burada da tercihim en başından beri Papaloukas. Daha delici ve daha çok iki numara oynamaya yatkın bir guard tabii ki düşünülebilir ama Papaloukas'ın takıma katacağı şeyler kağıt üzerinden çok daha fazlası. Kazanmayı bilen bir adam ve büyük bir lider. Bu benim için bazı şeylerin ötesinde ve sanki takımın böyle bir adama da ihtiyacı var. Lider özellikli oyuncularımız var. Ömer'i falan görmezden gelmiyorum ama böyle bir yabancı da benim için fena olmazdı.

Alınan dış oyunculara bakarak Pianigiani'nin önde baskı ve hızlı hücum etme özelliklerinden şaşmayacağını söylemek zor değil. Yıllardır takımında oturttuğu bu şablonu bize uygulamak için alabileceği en iyi adamları aldı belki de. ''Adam yiyen'' olarak adlandırabileceğim dış oyuncularımızın yanında, yine koçun en önemli özelliklerinden biri olan iyi top çevirip, boş şutlar bulma kısmında inanılmaz işler yapabilecek bir Emir mevcut. Bu yıl O'nun yılı olacaktır diye umuyorum ve bekliyorum. Pick and roll konusunda ligin belki de gelmiş geçmiş en iyi bitiricilerinden birisi olan Batiste var elimizde. Dış şutu yine ligin sayılı tehditlerinden olan Andersen de cabası.



Takımda sivrilen bir skor opsiyonu olmayacağını düşünmekle beraber dışarı kısımdaki her adamımızın cezaları iyi kesen ama çok keskin olmayan şutörler olduğunu unutmamak lazım. Topu iyi dolaştırmak, Bo'nun kanallarını iyi kullanmak zorundayız. Geçen seneki duran oyunumuzla bu kadro ancak aynı performansın biraz üzerini gösterir. Burada Pianigiani'nin felsefesine olan güvenim devreye giriyor ve şüphelenemiyorum. Ayrıca yedek guardımız da Curtis değil, Barış. Burada Curtis'i yerin dibine sokmak gibi bir niyetim yok. Aksine kendisini severim de ama Barış yedeklerle gelecek en iyi alternatif. Saha görüşü bu kadar iyi ve savunmada da bu derece sağlam duran bir yerli sürekli bahsettiğim top çevirme konusunda da çok büyük nimet.

Artılar

-Basketbolu takip eden on kişiye, ''Koçun sistemine kimin önderlik etmesini istersiniz?'' diye sorsak hepsi Bo'yu gösterirdi herhalde ve O'na sahip olabilmek bu yüzden çok güzel. Önde baskısı, inanılmaz bitiriciliği ve gerektiğinde deliciğiyle oluşturduğu pozisyonları bizim oyun yapımızın ana taşlarından birisi olacak. Bunun yanında Ömer, Sato ve hatta Barış ile birlikte yapacakları baskı öldürücü seviyelere çıkabilir. Lig genelinde bu konuda Fenerbahçe'den daha iyisi olacağını sanmıyorum. Bu kozumuz özellikle oluşmasını umduğum basketbol taraftarı profiliyle birliklte çok büyük bir silah olabilir.

-Birazdan eksilerde pota altı konusundaki şüphelerimi paylaşacağım ama son anda piyangodan çıkan İlkan Karaman transferi bizim için büyük artı. Pota altının atletik eksikliğini ve patlayıcı güç açığını kapatabilecek en ideal yerlilerden birisini aldık. Oraya harcayacağımız yabancı transferi hakkımız da bizde kaldı. Eksileri olabilecek noktalar tabii ki var, bunları diğer kısımda anlatalım.

-Elimizde, Euroleague konusunda bazen beklenenin biraz altında kalmış olsa da ligi sürekli domine etmeyi bilen bir koç var. Basketbola bakış açısı ve oynatacağı oyunu herkes tahmin edebiliyor. Yani takımın mücadele edeceğinden, didineceğinden ve güzel basketbol oynamaya çalışacağından kimsenin şüphesi yok. Pianigiani gevşekliğe ve sorumsuzluğa izin vermeyecek bir adam. Takım elli sayı öndeyken sinirlenip mola alan ve tahtayı yere fırlatan adamdan bahsediyoruz.

-Çok iyi bir salonumuz var. Taraftar kısmı geçen sene hayal kırıklığı oluştursa da Kemal Dinçer'in açıklamarı doğrultusunda bunun düzeleceğini umuyorum. Taraftar tribünü projesi ve bu kadroya karşı oluşan heves bize güzel bir taraftar profiliyle dönerse büyük bir itici gücümüz olacaktır.

Eksiler




-Pota altı konusunda kağıt üzerinde olduğu kadar olumlu olamıyorum. Andersen'in dizler şüphesiz ki eskisi kadar iyi durumda değil. Hücum kısmını her türlü halleder de savunma tarafında ne gibi bir etki yapabilir bilemiyorum. Her ne kadar geçen sene güzel bir sezon geçirmiş olsa da Batiste bir yaş daha yaşlandı ve artık sınıra geldi diyebiliriz. Oğuz'un duygusal ve hemen bozulan yapısının da bir an önce sabit bir hal alması gerekiyor. Bunları düşünülmesi gereken ve sorun yaratabilecek konular.

-Barış ve İlkan gelinen noktada en önemli kozlarımızdan ikisi olacak gibi duruyor. Türk oyuncu kadrosunun eskisi kadar zengin olmaması, Ömer'in sakatlıklarının üst üste gelmesi ve ilerleyen yaşı, Kaya'nın verebilecekleri, Oğuz'un değişken hali gibi faktörler bizim için zorlayacı. Bu iki isim özellikle bu maddeler yüzünden çok önemli. Euroleagu'de nasıl bir performans gösterecekleri konusu hala daha soru işareti. Benim açımdan olmasa da yine düşünülmesi gereken bir konu.

-Geldik benim için en büyük eksiye. Takımın kadro yapısının ve yıllardır alışmadığımız bu güzel ortamın getirisi olarak aşırı beklenti oluştu. Hem oyuncu, hem takım bazında. Oyunculardan verebileceklerinden çok daha fazlasını isteyenlerden tutun, Euroleague'in mutlak favorisi olduğumuzu iddia edenlere kadar büyük bir yelpaze mevcut. Ben kesinlikle sakin olunmasını ve öncelikle buralara alışmanın, buraların abonesi olmanın daha önemli olduğunu savunuyorum. Hala daha takım değiliz ve çok yeniyiz.

Beklentiler

Benim şu sıralar en büyük beklentim takımın bir an önce koçun istediği kıvama gelmesi ve akıcı basketbol oynaması. Bu evreyi aştıktan sonra ise mevcut kadro yapısıyla ligde şampiyonluktan başka bir şey beklemek yanlış olacaktır. Euroleague'de son sekiz takım arasına girdikten sonra, elimizden ve takımın o anki halinden çıkabilecek en yüksek mücadele gücüyle gidebileceğimiz yere kadar gitmek beni tatmin edecektir. Dediğim gibi oralara alışmak şampiyonluk anahtarı demek zaten.



Biz Tekrar Geldik



Seneler önce ''bir şeyler karalayalım, içerisinde bolca Lakers, yeteri kadar da spor olsun'' diyerek bu işe başlamıştık. LakersTR'de tanışıp arkadaş olduğumuz, kalemine güvendiğimiz adamları toplayıp bir şeyler yapmaya çalıştık. Belirli bir süre güzel ve umut veren bir projeyken sonraları hepimiz için birer sıkıntı ve düzensizlik kaynağına dönüştü burası. Biz de istemeyerek kapattık, olmuyordu. İki yıl aradan sonra, bir Twitter goygoyunda tekrardan açılmayı göze alacak kadar özlemişiz buraları.

Ekip ve gidişat konusunda pek köklü gözükmeyen ama bizim için çok şey ifade eden adımlar atarak giriyoruz bu işe. Daha sonradan konuşamadığımız, irtibatı kopardığımız veya kendi istekleriyle çıkan arkadaşlarımız oldu. Eski ekipten bize kalanlar Faruk ve Doğuş. Yazı yazdığım için kendimi belirtmiyorum. Biraz da adımıza yakışan kısıma yönelip ‘gencolardan’ tanıdığımız ve yine iyi yerlere gelebileceklerini düşündüğümüz arkadaşlarımızı da aramıza kattık. İbrahim, Buğra ve Ege bu düşünce içerisinde gruba katıldılar.

İşin gidişat kısmını açıklayacak olursak : Artık Türkiye’den futbola girmeyeceğiz. Daha çok basketbol, ara sıra da Avrupa’dan olmak üzere futbol yazacağız. Konu dışı bölümünde de abartmamak şartıyla her şeyi karalayacağız, bir kalıba sokmak istemiyorum. NBA, haftalık değerlendirmeler ve günlük Lakers takibini kapsayacak. Burada hepimiz varız, bir sorun olacağını sanmıyorum. TBL’yi Doğuş, ben ve Buğra götürecek. Motor Sporları ve tenisin büyük kısmı tamamen Ege’nin üzerine yıkılmış olup, beklentimizin üst seviyede olduğunu önemle belirtmek istiyorum. Goygoy kanalının mimarı Faruk yazı hayatına Coldplay serüveniyle başlayacak dersem ne yazacağı konusunda bir bilgi vermiş olabilirim  sanırım. Yani biz de bilmiyoruz..

Tüm bunların ötesinde biz bu sefer daha çok eğlenceli ve her şeyden önce bizim hoşumuza gidecek  şeyler yapacağız. Goygoyu bol, lezzeti fazla şeyler çıkarsa hoşumuza gidecektir. Bu yüzden haftalık ya da aylık podcast yayınlarına da başlayacağız. Bizi tanıyanlar ve ekip dinlese bile bizim için yeterli ve gelecek adına daha umutlu bir hal alacaktır. Hatta ilk iş olarak Galatasaray – Fenerbahçe maçı için hazırlıklar tamam. İlk etapta Doğuş ile başlangıçı yapıp, daha sonra konuya hakim olan kişilerin seçimiyle ayrı ayrı yayınlar yapmayı planlıyoruz.

Kendi adıma yazıyorum ama diğer arkadaşların da bu duyguları taşıdığına eminim. Biz bayağı hevesli geliyoruz. Bloga da yeni bir sayfa açtık. Üç tane yazı serimiz hariç her şeyi geçmişe gönderdik. Sağ taraf tamamen düzenlendi ve istediğimiz hali aldı.

Fazla uzatmadan.. Yolumuz açık olsun.