28 Aralık 2009 Pazartesi

Bence Bunu Bilmiyorsun #4




Pearl Jam, grunge müziğin dört atlısından - soundgarden, alice in chains, nirvana - birisi, benim için en özeli. Pearl Jam'in adının "büyükannesinin güzel reçeli"nden geldiği söylentisinden çıktığını beş sene önce duymuştum sanırım. O zamanlar bu müzik türünü iplemediğim için çok da umrumda olmamıştı ama dinlemeye başladıktan sonra araştırıyor insan ve öğreniyor sevgili okur. Olayın aslını Eddie Vedder yani grubun solisti röportajında anlatmış ve grup isim arama aşamasındayken, Seattle da bir restaurantta Jeff Ament "pearl" ismini ortaya sunmuş fakat üzerinde pek fazla düşünmediklerini belirmiştir.

Bir kargaşayı daha çözmüş bulunmaktayız, rahat edebilirsiniz.

24 Aralık 2009 Perşembe

Bence Bunu Bilmiyorsun #3




Atletico Madrid dönemlerinde iyiden iyiye parlamış, - sonra yerin dibine batmış - Yunanistan formasını terletmiş Seitaridis'in babası ve dedesi de futbolcu olmakla birlikte sağ bek mevkisinde oynamışlar. Hatta yanlış bilgiler bulmadıysam milli takım formasını da terletmişler.

Kendimi de iyice Ertem Şener gibi hissetmekle birlikte, bu başlığı durduramıyorum.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Caner Eler Röportajı !


25'in de LakersTR buluşması olarak İstanbul'da olacağız ve o gün Caner Eler ile yüz yüze bir röportaj gerçekleştireceğiz. Biliyorum, daha Vedat Özdemiroğlu röportajı yayınlanmadı ama Christmas'ta büyük camia ile toplanmaya gittiğimizde bu çok uğraştığımız röportajı yapacağımız için sizlerinde sorularını almak istedik ve bu yüzden konuyu hemen açtık. Yine her röportajda olduğu gibi sorularınızı bekliyoruz.

Röportaj konusunda büyük yardımları dokunan Emre abiye ve Cem abiye teşekkürlerimi buradan da sunuyorum.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Spekülatif Tarih #10


Evet biliyorum Hürrem Sultan demiştim haklısınız ama onun için çok daha geniş bir vakit gerekiyor. Halbuki kitabı da bitirdim ancak şu an sabah 7.30'da evden çıktıktan sonra eve yeni geldim ve takdir edersiniz ki yorgunluğum üst seviyede. O yüzden sizlere yine beğeneceğinizi düşündüğüm bir konuda bilgilendirmeye çalışacağım; ayyaş padişahlar.

Yazının hemen başında bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek istiyorum. Osmanlı padişahlarının büyük bir kısmı zaten şarap içiyor. Hatta haşhaşta kullanıyor. Hatta bu haşhaş olayını cariyelerin göğüsüne sürdükleri ve ordan emerek aldıkları söylenir. Keyife bak anasını satayım. Ancak benim bu yazıda yazacağım padişahlar şarabın bokunu çıkaranlar... II. Selim ve IV. Murat.

II. Selim'den başlayalım, bu padişahımız Hürrem Sultan'ın oğlu. Nasıl tahta çıktığını Hürrem Sultan & Kanuni yazısında detaylıca anlatacağım ancak kendisinin Kanuni'nin oğullarından en beceriksizlerinden biri olduğunu bilmekte fayda var. Hatta bana göre Osmanlı'yı "iyi dönem" "kötü dönem" olarak ikiye ayıracaksak kötü dönem II. Selim'le başlar. Bu zat, öyle bir içkicidir ki deliği (tuvalet deliği değil!) tutturamadığı bile söylenir. Ancak öyle bir söylenti vardır ki hepsinden beterdir. Sarı Selim lakaplı II. Selim Kıbrıs'ı şaraplarının güzel olduğunu duyduğu için fethetmiştir. Evet biliyorum insanın "yok artık" diyesi geliyor ama bence doğruluk payı çok çok büyük bir bilgi bu.


IV. Murat'ın hikayesi ise çok daha ilginç. Bu IV. Murat o kadar güçlü bir padişah ki, söylentileri de vezirine saray çevresinde kemerinden tutarak 4 tur attırmasına kadar, atı tek eliyle gövdesine kaldırmaya kadar uzanıyor. Ayrıca bu adam Osmanlı'da tütün, sigara ve gece dışarı çıkmayı yasaklıyor. Peki nasıl kendisi bu kadar alkolik sorusunu soranlar illa ki olacaktır. Bunun cevabını da bize yine spekülatif tarih veriyor.

IV. Murat sık sık sıradan kıyafetler giyip halkın kurallarını uygulayıp uygulamadığını görmek için aralarına karışıyor. (Hatta kurallara uymayanları gördüğünde kendi harekete geçip öldürmeye kadar giden dayaklar attığı söyleniyor.) Yine bu dönemlerin birinde bir kayığa biniyor. Kayıkçının elinde şarap yudumlaya yudumlaya gidiyorlar. Murat Han şarabın tadına bakmak istiyor ve tadına bakınca kesin olarak şarap olduğunu anlıyor. Sonra IV. Murat'ın kayığına bindiğinden bir haber olan kayıkçı Bekri Mustafa'ya "IV. Murat içkiyi yasaklamadı mı kayıkçı?" gibisinden bir soru soruyor. Bekri Mustafa da "aman be, IV. Murat Han kim benim kayığıma binmek kim? Kim nereden görecek içtiğimi" tarzında bir cevap veriyor. Ama işin asıl efsane kısmı tam olarak burada başlıyor. IV. Murat, kendisini ve vezirini tanıtınca Bekri Mustafa "bir yudumda biriniz padişah, biriniz sadrazam oldunuz şişeyi versek kim bilir n'olacak" cevabıyla adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.

IV. Murat'ın kendisini nasıl affettiği konusunda ise sanırım halk tarafından da çok sevilen Bekri Mustafa'nın hoş sohbet ve hazır cevaplığı etkili oldu. Hatta Bekri Mustafa'nın IV. Murat'ı içkiye alıştırdığı söylenir ki, bunun en büyük kanıtı da IV. Murat'ın sirozdan ölmüş olmasıdır. IV. Murat bir dönem çok sevdiği Mustafasını içki illetinden kurtarmak için küçük Ayasofya camii'ne imam yapmıştır (kendisi medrese eğitimi görmüştür ve iyi bir hatiptir) ancak göreve geldiği ilk gün bir cenaze namazı sırasında cenazeye bir şeyler mırıldanmıştır, cemaatin "ne dedin imam efendi" sorusuna da "münker ve nekir sualde dünyanın hali sorulursa Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam oldu, gerisini siz düşünün" cevabını vererek efsane bir repliğe daha imza atmıştır.

Gereksiz Notlar:
- İstanbul Fatih'te Bekri Mustafa Hazretleri diye bir sokak bulunuyormuş.
- Osman Cemal Kaygılı hakkında 120 sayfalık bir kitap yazmıştır.
- İstanbul Kanatlarımın Altında adlı IV. Murat'ı anlatan filmde kendisini Savaş Ay canlandırmıştır.
- 2008'de mezarı bulunmuş ve türbe yapılmıştır. Teyzeler en son dua ediyordu.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Bence Bunu Bilmiyorsun #2




Euroleague'de oynadığı dakika başına en fazla üçlük sokan oyuncu Damir Mrsic ve 7.sırada da Pegasus Harun bulunuyor.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Vedat Özdemiroğlu Röportajı


"İ.U. İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Yazarlığa Gırgır, Fırt ve Çarşaf dergilerinde yayımlanan notları ve kısa öyküleriyle başladı. Çeşitli gazete, radyo ve televizyon programlarında görev aldı. Alamet-i Farika ve Grey gibi reklam ajanslarında kısa süreli çalıştı.

Vedat Özdemiroğlu, şu anda Uykusuz'da yazarlık ve Kanaltürk'de Türkçe Sözülü Hafif Komik Programını yapmaktadır. maNga'nın "Dünyanın Sonuna Doğmuşum" klibinde başrol oynamıştır ve fanatik Beşiktaş taraftarıdır."

Eren sağolsun röportajı ayarlamış, aslında benim Her Telden yazısında bahsettiğim kişi bu değildi ama hoş bir sürpriz oldu. Sorularınızı bekliyoruz...

Ek olarak edit: Kendisi şu an Milliyet'in Cadde ekinde köşe yazarlığı yapmaktadır, ekşi'den alıntı yaptıktan sonra ekleyecektim ancak unutmuşum.

Edit 2: Konu Sabitlenmiştir. Yeni yazılar bu postun altındadır.

8 Aralık 2009 Salı

Spekülatif Tarih #9


Hep savaşlardan gidecek değiliz ya bu seferde bir mimari eser ustası olan ve hayatı boyunca 500'den fazla eser veren Mimar Sinan'ın yaptıklarına bakalım.

Hani Avrupa'da Rönesans hareketleri vardır. "Yeniden doğuş" anlamına gelen rönesans döneminde Avrupa'nın kiliseye karşı ufku açılmış, aynı zamanda bu dönem skolastik düşünceye karşı pozitivzmi doğurmuş ve İslam dünyasının (yani Osmanlının) her konuda Dünya'ya öncülük yaptığı dünyada şartları değiştirmiştir. Kilisenin "bakın denizlere çıkmayın, bir süre gittikten sonra boşluğa düşersiniz" gibi "size para karşılığında Cennet'ten toprak satayım" gibi sığ ötesi düşünceler karşısında halkı uyandırma çabası Osmanlı'yı bir çok alanda yaralasa da takdire değer kesinlikle. Ne alaka diyenleri duyar gibiyim. Anlatayım... İşte bu dönem Avrupa'da daha sanatçılar yetişmiştir. Mikelangelo, Leonardo da Vinci, Thomas More, Cervantes, Erasmus gibi hepimizin ismine aşina olduğu kişilerin başını çektiği bu topluluk herkes tarafından saygı görülmüştür. Türkiye'de de şu an bile bu durum böyledir. Herkes "Aa Leonardo da Vinci harika adam yaaa" diye düşünürken çok azımız "Mimar Sinan'da ne adammış be abi" dememiştir. Belki Mimar Sinan'ın yaptıklarının yeterince bilinmemesinden, belki de her alanda olduğu üzere Avrupa hayranlığımızdan, bilemiyorum.

Mimar Sinan'ın aslında bu kadar rahat çalışmısında Kanuni'nin payı çok büyüktür. Hürrem Sultan Kanuni'yi parmağında oynatma işleminin henüz başındayken ve koskoca sultanı savaştan soğuttuktan sonra Kanuni şehri imarlaştırma yoluna gitmiş ve bu konudaki en büyük yardımcılarından biri ise hiç şüphesiz Mimar Sinan olmuştur. Mimar Sinan denilen belki de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarlarından olan bu yüce zât "çıraklık eserim" dediği Şehzade Camii (foto 1), Avrupa'daki en büyük mimarların çıraklık eserlerini her türlü geçmektedir. Adı da Kanuni'nin belki de Osmanlı'nın en büyük padişahlarından biri olacakken öldürülen oğlu Şehzade Mustafa adına yapılmıştır. Kanuni'nin, Hafize Sultan'ın, Hürrem Sultan'ın, Şehzade Mustafa'nın, Mustafa'nın ölümünden sonra tahta geçen Sarı Selim'in, vezir-i azam İbrahim'in ve Gülbahar'ın hikayesini aynı yazıda, Spekülatif Tarih #10'da yazmayı düşünüyorum, tabii bu konuyla ilgili okuduğum kitap bitince.


Her neyse... Mimar Sinan'dan devam edelim. Kalfalık eserim olarak tabir ettiği Süleymaniye Camii'nin (foto 2) muhteşemliği bir yana asıl bahsetmek istediğim ustalık eseri yani Selimiye camiidir. Kanuni'nin Hürrem Sultan'dan olan oğlu (ipucu!) II. Selim için yapılan bu camiide inanılmaz ayrıntılar vardır. Ancak bundan önce sizlerle Mimar Sinan'ın nasıl büyük bir şahsiyet olduğunu tekrar anlatabilmek için bir şey daha paylaşmak istiyorum. Süleymaniye Camii'nin yapımından sonra Kanuni'nin kulağına "Mimar Sinan'ın camiide nargile içtiği" haberi gelir. Hemen olay yerine giden Kanuni Mimar Sinan'ı hakikaten nargile fokurdatırken bulur. Bu olayı gördükten sonra küplere binen Kanuni, Mimar Sinan'a "dinsiz, kafir" dahil olmak üzere bir sürü şey söyler. Ancak Sinan'ın verdiği cevap ders niteliğindedir: "Padişahım evet nargile var ama sadece akustiği kontrol etmek için fokurdatıyorum, içinde tütün yok" demiş ve hakikaten bakıldığında "Yüce" Sinan'ın camiinin ortasına nargile koyup sadece fokurdattığı görülmüştür.

Ancak bence asıl etkileyici olan hikaye Selimiye camiinin (foto 3) yapımından sonra ortaya çıkar. Malum o dönemler, elektrik falan yok sadece kandil var ve camiiyi aydınlatan da kandillerdir. Ancak malum kandiller is yapar ve görüntüyü bozar... İşte Mimar Sinan bu soruna öyle bir çözüm bulmuştur ki... Mumların yaptığı isi borularla bir odaya taşır, bu odaya da bir damıtma sistemi kurar. Ardından da damıtılan mürekkep ile camii'nin bütün çinilerini boyar. Ama bizim için Mimar Sinan hala "geçmiş dönemde yaşayan iyi bir mimardır." Aslında bilmiyoruz ki Mimar Sinan dönemin en büyük mimarıdır. Yazı dizisinin 10.sunda görüşmek dileğiyle. Son olarak;


Bu eser Mimar Sinan tarafından 80 yaşında yapılmıştır. Sağlıcakla...

5 Aralık 2009 Cumartesi

Spekülatif Tarih #8


Geçen yazıda söylemiştim bu serinin sekizinci yazısında neler yazacağımı. Ve o sözü bozmayarak Fatih Sultan Mehmet'in (?) babasına yazdığı mektubu anlatmaya çalışıcağım.

Fatih Sultan Mehmet yani II. Mehmet ilk tahta çıktığında 12 yaşındadır. Babası II. Murat tahtı ona bırakmıştır... Avrupa'da ise Osmanlı'nın fetih politikasından rahatsız olan Haçlı ordusu genç Mehmet'in tahta çıkmısını da fırsat bilerek yeni bir saldırı planlamaktadır. İşte anlatmaya çalışacağım hikayenin konusu da buradan geliyor. II. Mehmet bu saldırı hazırlığından haberdar olduğu zaman babasına bir mektup yazmıştır. Mektubun özeti de şu şekildedir;

"Eğer ben padişahsam emrediyorum ki ordunun başına geç. Eğer sen padişahsan zaten orduların savaş için seni bekliyor" şeklindedir.

Ancak buradaki yanılgı buradaki mektubu kimin yazdığıdır. Yazının başındaki soru işaretinin sebebi de tam olarak budur. Takdir edersiniz ki bu mektupta yazılanları 12 yaşındaki bir çocuk yazamaz. İşte burada yine spekülatif tarih devreye giriyor ve bizlere şunları fısıldıyor;

Aslında bu mektubu dönemin vezirlerinden (aynı zamanda II. Murat'ın da veziriydi) Çandarlı Halil Paşa tarafından yazıldığı tarafından söylenir. Taa Ertuğrul gaziden gelen Osmanlı soyunda etkili bir sülalı olan Çandarlı sülalesinin en etkili elemanlarından biridir Halil Paşa. Hatta kardeş katlini de vacip kılan Fatih Sultan Mehmet ikinci tahta çıkışından sonra bu sülalenin hepsini yok etmiştir. Nedeni olarakta kendisine alternatif bir güç olarak görmesidir bu sülaleyi ki bu bile Çandarlı sülalesinin ne kadar önemli olduğunu gösterir.

2 Aralık 2009 Çarşamba

1 Aralık 2009 Salı

Spekülatif Tarih #7


Osmanlı yükselme dönemindeyiz yine... Yavuz Sultan Selim döneminin ilginç notlarına bir göz atalım bu yazıda.

I. Selim'den daha çok kullanılan adıyla Yavuz Sultan Selim bir çok padişahla psikopatlıkta yarışacak durumdadır. Daha önce söylemiştim, Yavuz'un tek oğlu (Kanuni) var diye işte bunun sebebi de tam olarak Yavuz'un psikopatlığındandır. 8 sene tahtta kalan Yavuz tabir-i caizse at sırtından inmemiştir. Yani resmen çocuk yapmaya vakit bulamamıştır. Filmi başa saralım ve Yavuz'un tahta çıkma hikayesine bir bakalım...

Yavuz'un babası, Fatih Sultan Mehmet'in oğlu olan II. Bayezit o sülaleye yakışmayacak kadar uysal bir adamdır. Sürekli ibadet ettiğinden dolayı kendisine "sofu" lakabı verilmesi bir kenara, yaptığı tek olumlu işin Fatih'in işin büyük bir kısmını bitirdiği Karamanoğulları'nı yıkması olduğunu düşünün. Zaten kendisinin de tahta çıkış hikayesi ilginçtir. Cem Sultan olayını bilmeyen yoktur herhalde, kendisi Fatih'in diğer oğludur ve Konya / Karaman bölgesinde sancak beyidir. II. Bayezit ise Amasra bölgesinde sancak beyliği yapmaktadır. (Burada ufak bir dip not olarak padişah öldükten sonra ilk İstanbul'a gelen şehzadenin padişah olmaya hak kazanması gibi o dönemin bana göre en saçma geleneklerinden birinin varlığını hatırlatayım.) Babası Fatih'in hastalandığını duyan Bayezit İstanbul'a daha yakın olan Amasra'dan hemen İstanbul'a geçip padişahlığını daha kardeşi Bursa'dayken padişahlığını ilan etmiştir.

Cem Sultan abisiyle taht mücadelesine girişmiş ancak bir türlü başarılı olamayıp sırasıyla Memlüklere, Rodos Şovalyelerine, Papa'ya ve Franklara sığınmış ve II. Bayezit bu devletlerin hepsine kardeşini salmamaları için yıllık vergi ödemiştir. Bu ufak ipucundan da anlaşılacağı gibi Cem Sultan aslında Bayezit'e göre çok daha atılgan hatta bir çok tarihçinin görüşüne göre çok daha iyi bir padişah olma kapasitesine sahiptir. Yani sanıldığı gibi korkak değildir, sadece canını kurtarmıştır. Yine hatırlatmakta fayda var ki o dönemlerde Fatih kardeş katlini vacip kılmış ve Cem Sultan muhtemelen abisi tahta çıktıktan sonra öldürülecektir.


Yavuz Sultan Selim'e geri dönelim... Yavuz şehzadeliği döneminde Şii Safevi devletini yenmiştir ve büyük bir riskten devleti kurtarmıştır. Ancak Yavuz'un babası Bayezit'in oğlunun aldığı toprakları "ilişkileri iyi tutmak adına" Safevilere geri verdiği bilinir ki bu tam anlamıyla Yavuz Sultan Selim'in psikopata bağlayıp babasını tahttan indirdiği günlere tekabül eder ki Osmanlı'da bu durum ilk ve tektir. Yeniçerilerin de bunda etkisi çoktur tabii ki, o dönemde en iyi dönemlerinde olan Yeniçeri ocağı psikopatlıkta sınır tanımayan, savaştan hiç çekinmeyen genç Yavuz'u desteklemiş ve Bayezit'i tahttan indirmişlerdir. Bayezid tahttan indikten sonra Edirne'ye gönderilmiş ve kısa süre sonra orada yaşamını yitirmiştir. Bayezit ise Memlükleri, Safevileri, Mısır'ı yok etmiştir ki bu da oğlu Kanuni için daha önce de bahsettiğim gibi "hazinenin ağzına kadar dolu olması" anlamına gelmektedir.

Spekülatif Tarih #8: 12 yaşındaki Fatih'in babasına mektubu