Euroleague gruplarının noktalanmasıyla birlikte genel bir değerlendirme yapma vakti de geldi. Bu senenin kendi adıma en büyük gündemi olan basketbol takımı hakkında birkaç şey yazmazsam, ileride çocuklarımın yüzüne güvenle bakamamaktan korkuyorum.
Sezon başı gelişmeleri ve değişen ortam hakkında söylenecek her şey söylendi. Beni ilgilendiren kısmı gelişim tarafı ve gelinen nokta. Obradovic isminin olduğu yerde beklenti olmaması imkansız. Bunun yanında, yaşanmışlıklarla birlikte benim gibi bünyeler 'bekleyelim görelim' tavrına bürünmüştü. Haksız da değildik fakat Obradovic bize gereğinden fazla şey gösterdi. Bunu yazın devamında daha net şekilde açıklayacağım ama burada bulunsun.
Grup içerisindeki Barcelona ve Cska maçlarını sadece başkaldırabildiğimiz, pes etmediğimiz ve takım gibi parkeye basabildiğimiz birer mücadele olarak görüyordum. Bu şartlar içerisinde kazanılacak maçlar da tabii ki sürpriz olmayacaktı. Sonuç olarak ciddi bir bütçe var ortada. Bir de son senelerde olduğu gibi 'kağıt üzerinde' iyi bir kadro. Yine de kimlik kazanmak basketbolun en zor işidir. Obradovic ve oyuncuları kimlikleri cebindeymiş gibi başladılar sezona. Kiev maçında biraz geçmişe benzeyen ve 'acaba?' dedirten tablodan sonra her şey çok tadında gelişti.
Geçen seneden sonra, Barcelona maçında bir ara oluşan yirmi farklık açıklığın karşı tarafın sorumluluğunda olduğunu görmek her şeyi açıklıyor aslında. İlk günden beri Euroleague maçlarında net olarak gördüğümüz bir şey var. Parkeye ayak basan her adam o maçı istiyor. Kenardaki adam o maçı herhangi bir maçtan veya herhangi bir adamdan daha fazla istiyor. Fenerbahçe'nin geçen senelerden farklı olarak yaptığı tek şey belki de buydu. Karşımızdaki rakibe buradan çıkacak olan sonucun kendi isteğimiz doğrultusunda olacağını bastıra bastıra söyledik. Bunun yanında, geriye düştüğümüz ve beklediğimiz o sınavlara tabii tutulduğumuz maçlar da oldu. Bu dönem aslında Barcelona'nın geri dönüşü ve tutulup kalan oyuncuların bir şekilde maçı noktalayabilmesiyle başladı. Barcelona deplasmanında yediğimiz birkaç yumruktan sonra, tekrar maçın içine girebilmemizle gelişti. Cska için hayati bir maçı, sürekli maçın içerisinde kalarak ve sinir bozucu şekilde kazanarak iyice keyifli bir hal aldı. Cska'nın yaşadığı dönemsel sıkıntılar ya da oturmamış parçalara takılmamak lazım. Genel olarak yapabildiğimiz ve alışık olduğumuz şeyler değil bunlar.
Mental olarak aşılan bu eşikten sonra, çizilen, yapılmaya çalışılan teknik şeyler konusunda da bir şüphe kalmıyor zaten. Çünkü o konularda gidilen her yol kenardaki adama çıkıyor. Bundan daha büyük bir güven duygusu yok. Sadece tek bir örnekle bu konuyu geçmek istiyorum. Partizan yenilgisinde, fark ikiye kadar düşmüşken Bojan'a çizilen bir oyun var. Maçı edinme imkanım olmadığı için görüntülü analiz yoluna gidemiyorum ama çok net hatırlanacaktır. Tepede yapılan iki perde sonrası Emir solda boş kalıyor. Daha sonra dikkatlerden uzaklamış Bojan ters tarafa doğru devriliyor, gerekli perdeler yapılıyor ve maçı getirecek üçlük için fırsat elde ediyor. Bu tarz bir seti en son ne zaman gördük hatırlamıyorum. Aslında çok fazla takıma da nasip olmuyor.
Ben işleyen bu düzenin dişlilerine inmek istiyorum biraz da. Takımın böyle işeleyebilmesi için neler yapılmış ve kimler başrol oynamış biraz daha ayrıntılı bakmak gerekiyor.
'O sene bu sene'lerin Oğuz ile baş kahramanlarından birisi olan Emir Preldzic'ten başlamak gerekiyor diye düşünüyorum. 'O sene'yi en sonunda yakalayabildi. Topun tüm işleyişi O'na bakıyor. Sahada en çok kalan oyuncu ve kenarda olduğunda da net şekilde yokluğu hissediliyor. Ayaklarının çok hızlı olmadığını düşünürsek, asla çok iyi bir savunmacı olamayacak belki ama gayreti ve kol boyuyla birlikte savunmasını da -takımla birlikte- bir kademe yukarıya çıkarttığını söylemek yanlış olmaz. Ribaundlara yaptığı katkı da pozisyonuna göre çok çok değerli. Şut seçimleri çok daha mantıklı. Hala daha çok güvenilir bir el değil ama ritmindeki dalgalanmalar eskisi kadar can sıkıcı değil. Faul çizgisine hiç olmadığı kadar çok gidiyor ve yüzdesi de kabul edilebilir noktalarda.
Bunların ötesinde Emir'in sahada olduğu ve olmadığı istatistikler de burada. Çok uzun süreler sahada kaldığı için sağlıklı bir değerlendirme olmayabilir ama izleyen kişiler de az çok görüyordur. Emir bu sene topun dolaşmasındaki belki de tek anahtar. Olmadığı zaman yarı saha hücumlarımız kötü haller alabiliyor. Bu yüzden Emir bu sene çok çok kritik. Bu çizgide gitmek zorunda. Hatta belki de bir eklenti düşünülüyor olabilir. Sezonun geri kalanında aynı tempoda götürmesi iyice zorlaşacak.
Gelelim benim açımdan sezonun kahramanı olan Bo McCalebb'e. Sezon başında ''daha çok atış kullandığı bir düzenimiz olmalı'' dediğim için çok pişmanım. Gelinen noktada, Bo'nun rolü o kadar güzel çizilmiş ve Bo da rolünü o kadar iyi oynuyor ki Obradovic'e bir kez daha hayran kalmamak için hiçbir sebep göremiyorum. Bo'yu patlamaya hazır bekleyen ve gerektiği her an yüksek yüzdeyle sayı kazandıran bir savaşçıya dönüştürdü. Bo inanılmaz istiyor ve çok hırslı. Özellikle Emir, Bojan, Bjelica, Kleiza ile birlikte sahada bulunduğu zaman çok etkili bir hal alıyor. Onların yarattığı boşluklar ve şut tehditi ile Bo'nun oyun tarzının birleşmesini izlemek çok keyifli. Maç başına neredeyse iki top çalıyor ve ribaundlar konusundaki katkısı da inanılmaz. Bu sene bir şeyler başaracaksak en büyük kahramanlardan birisi Bo olacak. Hiçbir şüphem yok.
Geldiği sene nasıl bir skor potansiyeli olduğunu biliyorduk fakat Bojan Bogdanovic'in son Avrupa Şampiyonası ve devamında evrildiği model çok çok yüksek bir noktaya çıktı. Şu an Avrupa'nın en komple skorerlerinden birisi. Sırtı dönük oyununu getirdiği nokta ile birlikte tam olarak durdurulamaz bir skorer haline geldi. Hala daha tek eksiği toplu oyunu ve on saniye kadar elinde tutup saçmaladığı pozisyonlar olarak gösterilebilir. Bunun yanında mental olarak da belirli bir eşiği aşması gerekiyor. Büyük maçlarda büyük oynamaya başladı. Şimdi asıl sahne var. Orada da devamını getirmeli. Geleceği düşünmekten günü yaşayamayan adamlardan olmak istemem ama Bojan'ın olası gidişi çok büyük yaralar açabilir. O'nun ayarında ve O'nun silahlarına sahip bir skorer piyasada yok.
Gelelim işin en çok umut veren kısımlarından birisi olan Bjelica'ya. Çok çok uzun süredir basketbol izlemiyorum. Yaşım buna el vermez ama izlediğim dönem içerisindeki en yetenekli adamlardan birisi. Buna eminim. 'Hile' olarak tanımlanabilecek bir basketbol bilgisi, saha görüşü ve şut yeteneği var. Pozisyonu için ekstra olarak sayılabilecek bir sürü şeyi çok iyi yapıyor. Bjelica'yı özel kılan nokta burası. Şu an pozisyonu içerisinde dakika başına en çok sayı atan isim. Zoric ve Vidmar ile oynamaya başladığı 4-5 ikili oyunlarının artışı da sevindirici. Üçlük çizgisinin etrafından içeriye süzülüşleri skorer tadında. Bazen üçlük atması gereken yerlerde çok tereddüt ediyor. Bu kadar özgüveni yüksek bir adam için garip bir alışkanlık. Hele çizginin iki metre gerisinden attığı üçlükleri falan düşününce iyice garipsiyorum ama büyük bir problem değil. Üçlük isabeti ve yüzdesi ortada. Beklediğim şekilde ilerlerse, iki sene sonra Avrupa'nın en iyisi olabilir.
Beni en çok şaşırtan ve mutlu eden adamların başında gelen Kleiza'dan da biraz bahsetmek istiyorum. Yeteneğinden, yapabileceklerinden haberdardık fakat sakatlıklar ve Bjelica'nın alınmış olması bu transferi -kendi açımdan- çok ilginç kılmıştı. Kleiza'nın da topu isteyen ve dengesiz bir yapısı olduğunu biliyoruz. Burada işler pek öyle olmadı. Düzen içerisinde tanınan özgürlükleri 'bence' çok iyi anladı. Bir iki maç hariç haddini aştığını ya da takımı bozduğunu hatırlamıyorum. O zamanlar da eli sıcaktı ve O'nun seviyesindeki bir yıldızın deneyebileceği, belki de denemesi gerektiği pozisyonlardı. Yani aslında bozmak kelimesini kullanmak yanlış olabilir. Sezonun ortasında şut ritmi düştü. Bunun sebebini de yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz. Tahmin edildiği gibi Kleiza vücudunu toparlamak için çalışmalar yapmış. Sene başında bel kısmından sarkan parçalar pek hoş gözükmüyordu. Eskisi gibi ince bir adam olmadığı aşikar ama bu yönde bir çalışma yapılması da normal. Zaten gerektiği her maçta, gereken skoru verdi. Sene başında, arkadaş sohbetlerinde konuştuğumuz 'Bu takımın lideri kim olur?' sorusunun cevabını daha çok Kleiza'da buluyorduk. O da kritik maçlarda pek aksini yapmadı. Şimdi daha fazla söyleyecek sözü olduğuna eminim.
--
Bunların yanında, Fenerbahçe'nin genel grafiği de bunu yansıtıyor. Ofansif olarak çok iyi bir noktadayız. Yine de yarı saha hücumunda ve yukarıda bahsettiğim Emir Preldzic'in olmadığı dakikalar konusunda aşmamız gereken çok önemli bir eşik var. Final Four macerası için Bo-Emir-Bojan üçlüsünün yanına bir tane daha güvenilir bir isim eklemek zorundayız. Kenan tam da tahmin ettiğimiz gibi gözümüzün önünde bağıra bağıra gelişiyor ama henüz o isim değil. Ömer'in son günlerde yaptığı şeyler sevindirici ama topa yön verme konusunda en son başvurulacak isim olabilir. Topun dolaşımını sağlayacak, takımını rahatlatacak bir isim lazım. Sene başı sorulsaydı saf bir iki numara isteyebilirdim ama gelinen noktada ihtiyacımız olan şey bu değil. Zoric'in de sezona beklenen noktada girmediğini söylemek gerek. Avrupa Şampiyonası ve Hırvat takımının saçma sistemi O'nu bayağı geri atmış. Fizik olarak da çok iyi değildi. Son bir aydır toparlanmaya başladığı hissediliyor. Bunu düzenli şekilde yapması da sevindirici. Hücum konusundaki silahlarını bir şekilde kullanacaktır. Bunun yanında Zoric'in zekasına ve perde bilgisine çok ihtiyacımız var. Yani diri kalmasına.
Hiçbir şey duymadım, hiçbir şey de araştırmadım ama bir takviye gelebileceğini düşünüyorum. Tam olarak bahsettiğim sebeplerden ötürü. Ya da takım içinde bir çözüm bulunacaktır. Bunun için benim aklım daha fazla çalışmıyor ama Obradovic ne yapar, ne düşünür bilemem. İlla ki en iyisini düşünecektir.
Sonuç olarak; gelinen nokta benim hayal gücümün ötesinde oldu. Bundan sonra asıl savaş alanı var. Oralara çok yabancıyız ve son tecrübemiz de pek hoş değildi. Şimdi nasıl kalktığımızı ve aslında daha fazlasına da sahip olduğumuzu gösterme vakti olabilir. Bu kadar büyük bir bütçeyle başladığımız ve başarı için gerekli olan bütün parçaların elimizde bulunduğu bu seneyi, klasik ufak eksikler yüzünden, gerektiği noktada bitirememekten korkuyorum. Ya da hala daha çok tedbirli yaklaşıyorum. Bilmiyorum. Ne olursa olsun, her şey şimdi başlıyor. Yolumuz açık olsun.